Kadınları nelere benzetmezler ki? En çok da Şeytan’la kıyaslarlar. Örneğini pek çok fıkrada bulabilirsiniz. Örneğin, adamın biri Tanrı’nın Şeytanı ona vermesi için kırk yıl ibadet eder. Sonunda ağzı kapalı bir şişe içinde Şeytan’a kavuşur.
Günün birinde adam seyahate çıkarken, şeytanın bulunduğu şişeyi karısına teslim etmiş. Sıkı sıkı sahip çıkması için tembihlemiş:
Kadıncağız şeytanı merak ediyormuş. Marakanı engelleyememiş ve şişenin ağzını açıvermiş.
Açmasıyla şeytan dışarı çıkmış ve gülmeye başlamış.
Merakına engel olamadın ve kocanın 40 yıllık emeğini boşa çıkardın.
Kadın da şeytana;
-
Sen o şişenin içinde hiç değildin ki.
-
Nasıl olur? şişeden çıktım sen de gördün.
-
Şişenin içinde hiç değildin. Nasıl o şişenin içine girebilirsin ki?
Şeytan, gireyim de gör diyerek şişenin içine girer girmez kadın şişenin ağzını kapatıvermiş. Bunun üzerine Şeytan Tanrı’ya isyan etmiş:
-
Tanrım mademki kadınları yaratacaktın o zaman beni neden yarattın?...
Bu işin şakası. Tanrının yarattığı cümle güzelliklerin özeti kadın olsa gerekir. Ömür biter de sevdiğiniz bir kadına yakıştırdığınız güzel vasıfların listesi sona ermez. Ne çok severdim bilemezdiniz. Platonik sevdamı Orhan Veli Kanık gibi “Deniz Kızı”na benzetindim. Deniz ile kadın arasındaki ilişkiyi benimserdim. Yoksul bir balıkçı kızını gözlerimin önüne getirirdim. Balıkçının kızının yoksulluğundan çok, varlığında taşıdığı denizi özdeşleştirirdim:
“Denizden yeni mi çıkmıştı neydi;
Saçları, dudakları
Deniz koktu sabaha kadar;
Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.
Yoksuldu, biliyorum
-Ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya-
Kulağımın dibinde, yavaş yavaş
Aşk türküleri söyledi.
Neler görmüş, neler öğrenmişti kim bilir,
Denizle boğaz boğaza geçen hayatında!
Ağ yamamak, ağ atmak, ağ toplamak,
Olta yapmak, yem çıkarmak, kayık temizlemek...
Dikenli balıkları hatırlatmak için
Elleri ellerime değdi.
O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
Gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde!
Onun saçları öğretti bana dalgayı;
Çalkandım durdum rüyalar içinde.
Kadınlarla denizi kıyaslayan şairlerimizden biri de Munis Faik Ozansoy’du. Hisar ekolünün kurucularındandı. Bir süre de Hisar dergisinin başyazarlığını yapmıştı. “Gözlerin Denizleri Düşündürür” koymuş şiirinin adını. Gözler denizler olunca, elbette kirpikler de liman olacaktır. Denizler, yine hayalleri, yine rüyaları çağrıştırmaktadır ama, biz; “Gözlerin Denizleri Düşündürür” için hayalden realiteye, realiteden hayale bir yolculuğun anlatımıdır, diyebiliriz:
“Gözlerin denizleri düşündürür insana,
Ve nasıl enginleri aşıp gelen gemiler,
Fırtına akşamları, atılırsa limana,
Kalbim kirpiklerine öyle sığınmak ister.
Nedir, hiç düşündün mü, gemiler, için kıyı,
Dalgalar ortasında ne demektir bir liman?
Duydun mu tayfaların söylediği şarkıyı,
Bir geminin sulara demir attığı zaman?
Rıhtımda halat çözen çımacıya sorarsak,
Rüya ufuklarını, düşündürür bir gemi...
Yurdundan, karısından, çocuklarından uzak
Kaptanın gözlerinde tüter dönüş özlemi.
Bırak, bütün bir gece hayallerinle yorgun
Gözlerim gözlerinin sularında uyusun!..
Deniz, mehtap ve kadın temalı şarkılar ne kadar çok, ne kadar anlamlı ve duygu yüklü. Rahmetli Semahat Özdenses’le birlikte olduğumuz toplantılarda muhakkak onun hüzzam şarkısını kendinden dinlerdik:
“Dün gece mehtâba dalıp hep seni andım
Öyle bir ân geldi ki mehtâp seni sandım
Sevgili rüyâna mı aldın beni bir dem
Öyle bir ân geldi ki mehtâp seni sandım…”
Yarın ki yazımda da denizi anlatan dizelerle yolculuk yapmak istiyorum. Bakalım hangi kıyıları, hangi enginleri dolaşırız?