Taze gelin, askere giden kocasına duyduğu özlemi nakış nakış dokuduğu kilimin desenine aktarır. Kilim biter yüklüğün üstüne yerleştirir. Nihayet yolunu gözlediği kocası askerden gelir. Kocası ile baş başa kalacak, dokuduğu kilimi gösterecektir.

Ancak, gözaydına gelenler uzun sohbetler yapmakta, askerlik hatıraları anlatılmaktadır. Sabrı tükenen gelin, bir ara elindeki çay tepsisini kocasına uzatırken, kocasına yavaşça:

“Herif, herif, ondan bundan sözün olsun. Yüklükte de gözün olsun,” der.

Zamanımızın gelinleri, gelin adayları kilim dokumayı bilmiyor. Mişmişde, gözü olsun ama, armağanlardan, kattan, yattan romantizmden de sözü olsun arzuluyorlar. Bunlar eskilerde kaldı:

 “Kaysılar oldu gel

Godafaaya doldu gel

Benim zalım kaynanam

Saçlarımı yoldu gel”

Malatya’da söylenen bir maninin hikayesi var:

Kara gözlü, kara kaşlı, aygın baygın bakışlı Malatya güzelini, kayısı bahçeleri olan ağanın oğluyla nişanlamışlar. Nişanlısını görsün diye göndermişler.  Genç, boş gitmemek için, iyi kayısılardan toplayarak sepete yerleştirmiş.  Kız önceden kuaföre girip saçlarını yaptırmış, en güzel giysilerini giyip süslenmiş, nişanlısını karşılamış, Genç, getirdiği kayısı sepetini kenara koymuş:

“Bahçemizden senin için elimle kayısı topladım,” demiş.

 Nişanlısının kolyeler, zincirler, beşibiryerdeler getireceğini uman  kız bozulmuş, ama belli etmemiş. Oğlan tarladan, bahçeden ürünlerden laflamış. Kız vitrinlerde gördüklerinden söz etmiş. Gitme zamanı gelince kız bir pusula yazıp oğlana vermiş ve sakın bunu evinize gitmeden açma, diye tembihlemiş. Oğlan evlerine gittiğinde anası, babası merakla nasıl karşılandığını sormuşlar. O da yanıtlamış:

“Sevindi. Güzel güzel sohbet ettik. Hatta bana şiir yazdı. Sakin bunu eve gitmeden açma dedi,” demiş.Pusulayı çıkarıp okumuş:

“Bahçelerde kayısı

Haber verdi dayısı

Hiç mi ağız bilmezsin

 Be Allahın ayısı!”

Elbette bu bir fıkra. Malatya’da latifeler, darbımeseller çoktur.  Her birinde bir kıssadan hisse vardır. Örneğin bir Malatya manisi vereyim de, Malatyalılar nasılmış anlayınız: :

 “Kayısılar bir gatar

Altında garip yatar

Çok söz söylemeyin

Yüreği yufkadır batar”

Bir garibe, kimsesize söz söylemeyin, çıkışmayın, diyor: Onların yürekleri yufkadır, sözünüzle dertlenir, kimsesizliğin açısını yaşarlar… Böyle bir empatiyi ancak Yunus’ta görürsünüz. Malatyalı, askere, asker anasına, babasına, asker karısına saygı ve sevgi beslenir. Onların ayrıcalığı vardır. Bakınız manide ne diyor:

 “Kayısı kurusuyum

Elmanın yarısıyım

Bana laf söylemeyin

Ben asker karısıyım”

 Malatyalı delikanlıların çapkınlığı manilerine yansımış: Nasıl mı, ben aktarayım, siz de okuyun:

“Malatya yolundayım

Kayısı dalındayım

Annem beni sorarsa

Kızların koynundayım”

 

Kerneğin altında mişmiş

Yaz gelmeden yetişmiş

Malatya’da kızların

En tatlısı yar imiş

 Bunlar erkek tarafının söylemek isteyip de söylemediği duyguların mâni kılığına girmiş halleri. Ama asıl manilerin kaynağı Malatyalı kızların yüreği. Onların yüreği Leyla olur çöllere düşer, Mecnun’u bekler gibidir:

 “Kayısı topladım yare

Pestili kuruttum kare

Aşkından Leyla oldum

Mecnunum gelmez ne çare”

 Mayısın sonu, Haziran’ın başı geldi mi, Malatyalının diline mişmiş daha sık düşer. Bağlarda, bahçelerde, kahvehanelerde mimmişden söz edilir. Kaysının doğal haline, yani anasına Hüdayi denir. Allah verdi anlamındadır.

Her zaman her yerde eskiye özlem ve geçmişi arama var olmuştur. Kaysıda da öyle. Malatyalı dayı, kendi şivesiyle dert yanıyor:

“Nerede o eski Hasanbegler, Hacıhaloğulları, Sarıgızlar, Çöloğulları eski neşesi yoh artık onların. Getme get eski gıymatından düşüyü. Gerçi bu sene eyyam mişmiş için eyi gitti. Lakin bu sefer de çoh sık tuttuğundan mal ufah oldu. Şu meyva suyu pavrıkaları yohmu onlar alıyı hudayıları. Şekerpareleri de islimciler taa ağacın başında çağalayıken gapatıyılar. Fakır fıkara garnı doyası bir mişmiş yemiyi doğrusu …..”