İbrahim Müteferrika 1674 yılında Macaristan'ın Kaloşvar şehrinde doğdu. Türkler tarafından esir olarak İstanbul'a getirildi. Burada Müslüman oldu ve müteferrikalık yaptı. "Müteferrika", sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan görevliydi. Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulundu. Geçici bir süre için Türkiye'ye davet edilmiş olan Macar beyi Ferenc Rakoczi'nin hizmetine verildi. Macaristan'daki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi ve 1719-1720 yılları arasında matbaayı kurmayı başardı. 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başardı. 1745 yılında vefat etmişti.
Osmanlı toplumu İbrahim Müteferrika’dan çok önce matbaayla tanıştı. Ancak, Avrupa benzeri kitap üretmek amacıyla matbaacılık, İbrahim Müteferrika'nın 1729'daki girişimiyle başladı. 17 kitap yayınladı. Bunlar bilimsel kitaplardı. Sınırlı da olsa, düşünen bir kesim üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak, Osmanlı İmparatorluğunun ilk matbaası daha 1493 yılında, İbrahim Müteferrika'dan 234 yıl önce, İspanyol göçmeni David ve Samuel İbn Nahmias kardeşler tarafından kuruldu.
Sultan 2. Beyazıt’ın 1492 yılında Osmanlı topraklarına kabul ettiği engizisyondan kaçan Yahudiler arasında bulunan David ve Samuel İbn Nahmias kardeşlerin 13 Aralık 1493'te bastığı ilk kitap, Yakup ben Asher'in Arba'ah Turim eseriydi. Bu ilk matbaaya, Tevrat ve dini kitaplar basma izni verilmişti. Onun için yalnız Tevrat, dua ve din tarihi kitapları basılmıştı.
Batıda olduğu gibi “haber yaprağı” düzenleyip basmaya teşebbüs edilmedi. Dolayısıyla bu matbaanın geniş halk kitleleriyle ilişkisi mümkün değildi.
İstanbul, XVI. yüzyılın başından XVIII. yüzyılın sonuna kadar İbranice matbaacılığın en önemli merkezlerinden biri oldu.
1750’de Treleschi adında bir Raguza'lının İstanbul'da "Avrupa'nın Siyasal ve Tarihi Olaylarının Haberleri” (Relation des Evenements Historiques et Politiques de I'Europe) adında bir gazete çıkarmak istedi. Bu istek sadrazam tarafından Sultan'ın otoritesini sarsabileceği kuşkusuyla kabul edilmedi.
XVIII. yüzyılın sonuna doğru Dünya, Amerika’daki ve Fransa’daki hızlı ve geniş kapsamlı niteliksel değişmelerinin çalkantısındayken, Osmanlı’nın geleneksel haber ve bilgi alma yöntemleri değişmemişti. Yabancı gazeteleri okumak imkânı yoktu. Şehirde, sarayda yahut İmparatorluğun başka eyaletlerinde olup bitenlerden habersiz kalınıyordu. Ülkede birçok olayların halktan saklanması gelenek haline gelmişti. Halkı kuşkuya düşürecek, heyecanlandıracak her türlü havadis saklı kalıyordu.
Osmanlı elçileri bulundukları yerlerin Osmanlı’ya ilişkin projelerini oradaki gazetelerden öğrenme alışkanlıkları yoktu. Napolyon’un 1798 Mısır seferi öncesinde bütün Avrupa basınında yazılar çıkarken Osmanlı Elçisi kendisine Fransız Dışişleri Bakanı’nın verdiği aksi raporu göndermişti. Oysa raporun yazıldığı gün Bonapart üç haftadır Mısır topraklarına ayak basmış bulunuyordu.
Osmanlı yönetiminin toprakları içindeki Fransız, İngiliz ve Avusturya elçilikleri arasında çıkan basın kavgasına ilgili olduğu söylenemezdi.
Nitekim Osmanlı’da ilk gazeteler yabancılar tarafından çıkarılmıştı. 1795’te İstanbul’daki Fransız Büyükelçiliği, Fransızca olarak Bulletin Des Nouvelles adıyla haber bülteni yayınlamaya başlamıştı. 1796’da Gazete Française de Constantinople, 1797’de Mercure Oriental (Doğu Merkür’ü) adıyla gazeteler çıkarmıştı. Daha sonraki yıllarda, 1824’te Symrneen (İzmirli), aynı yıl Spectatuer Oriental (Doğu Seyircisi) ve 1828’de de Courrier de Smyrne (İzmir Postası) yayınlanmıştı. Fransızlar 1798’den 1801’e kadar Kahire’de Courrier d’Egypte (Mısır Postası) ve Decade Egyptienne (Mısır Haftası) gazetelerini çıkarmıştı. Bunların hiçbirine Osmanlı gazetesi demek mümkün değildi.
Mehmet Ali Paşa, Türkçe dışında da diller biliyordu. Valiliğinin ilk yıllarında bir "Curnal Divanı" kurdurmuştu. Yönettiği bölgelerden buraya haberler geliyordu. Abone olduğu Avrupa gazetelerini takip ediyordu. 1827'de bir Fransız, Mısır'da gazete çıkarmak istedi. Mehmet Ali Paşa bunu uygun bulmadı. Ama, Curnal Divanı’na gelen haberlerden de yararlanarak, Bulak Matbaası’nda Vilayet Gazetesi olarak (resmi) Vakayi-i Mısriye'yi yayınladı.