Çamlıbel'de hayat türlü mücadelelerle sürüyordu. Köroğlu bir süre sonra Bey kızını da, çocuğu olma olasılığını da unuttu. Yiğitleri onu öyle seviyorlar, ona öyle içtenlikle bağlanıyorlardı ki, öl dese, gözünü kırpmadan hepsi ölüme atlardı. Köroğlu da onları hoş tutuyordu. Zaman zaman sazını alıyordu eline, bastırıyordu sinesine, tezenesini vuruyordu teline:
"Köroğlu'm besler mertleri
Yumuşak ederler sertleri
Çamlıbel'in aç kurtları
Birbirini kapar gelir"
Köroğlu'nun yiğitleri kimi zaman dövüşecek düşman bulamayınca, birbirleriyle güreş tutarlar, oyunlar oynarlardı. Köroğlu yiğitlerini över, oları motive ederdi.
Köroğlu zenginden alıp, fakire veriyordu. Üzerine gelen kolluk kuvvetlerini dağıtıyordu. Ama bir an Bolu Beyi'nden babasının ve bütün mazlumların öcünü almak istiyordu. Kimi zaman kılık değiştirerek Bolu'ya giriyor, planlar yapıyordu. İşte öyle bir günde, Bey'in sarayının bahçelerindeki üç kız içinden birini gördü ki, aman Allah!
Selviye benziyor dallar gibi, Güle benziyor allar gibi, Süt beyaz tenli, püskürtme benli. Ahu gibi bakışı, kor gibi yakışı var. Bir mavi yıldız gibi Köroğlu'nun yüreğine akmıştı. Tebdili şaşmış, duyguları yüreğinden tele akmıştı.
Önce bir Tanrı selâmı vermek istedi. Güzel yanından bakmış, yıldız gibi akmış geçmış, Köroğlu'nun selâmına selâm vermemişti. Köroğlu:
"Nazlım salınır gezersin, dertli bağrım ezersin. Beyaz kâğıda benzersin, yazar m'ola kalem seni" diye selendi. Baktı ki sesine ses, nefesine nefes veren yok. Yüreğinin yangınını dizelere dökmeyi sürdürdü:
"Yeni bahçenin narısın / Kırmızı gülün arısın / Koç Köroğlu'nun yârısın / Böyle misin bilmem seni"
Ne dese boştu. Döne'nin güzelliği anlatmakla bitmezdi. Her baktığınızda başka güzellikler görebilir, bu güzelliklerin içinde erirdiniz. Salkım salkım saçlar, elâ gözler, hilal kaşlar, inci dişler, mahcup bakışlar, şirin diller Döne'nin özelliklerindendi. Sırmayla işlenmiş mavi cepkeni, sülün gibi boyu, ay gibi yüzü gökteki ay'ı kıskandırırdı. Köroğlu'nun dizeler boğazında dizim dizim dizildi de dilinden süzüldü:
Kimisi pınar başında
Kimisi yolun dışında
Al giyen on beş yaşında
İlle mavili mavili
........
Köroğlu'm der ki n'olacak
Takdir yerini bulacak
Mavilim kaldı alacak
İlle mavili mavili
Köroğlu: "Aman" demişti. "Yiğitler, bu ceylan da kimin nesidir?"
"O Bolu Beyi'nin bacısıdır. Bir adı Benli Döne, bir adı Nigar'dır. Bugüne kadar ona nazar edenlerden gülen olmamıştır" demişlerdi.
Kör oğlu kendi kendine söylendi:
"Bu nasıl garip tecellidir. Babamın ve bütün mazlumların öcünü alacağım, Bolu Beyi'nin ölümü benim elimden olacak. Ama benim ölümüm de bacısın elinden mi olacak?"
Ne gam? O yüceler yücesi Mevlâ'nın ağlattığı gibi güldüreceğine de inananlardandı. Orada söyledi. Bakalım ne söyledi.
Dünyayı zulüm alırdı
Gün doğmaz öyle kalırdı
Aşıklar mecnun olurdu
Sevdiğini görmeseydi
Söyledi de söyledi. O günden sonra Köroğlu uykuyu döneği kaybetmişti. Döne diyor da başka bir şey demiyordu. Döne'nin aşkı ile sazını alıyor koşmalar semâîler söylüyordu:
"...Köroğlu çıktı köşküne
Çok yardım eder düşküne
Şirin Döne'nin aşkına
Yarenler mey doldursun mey"
Köroğlu Döne'nin aşkıyla sarhoştu. Nice günler geceler yandı tutuştu. Gel gör ki Döne de Köroğlu'ndan farksızdı. Köroğlu'nun adın duymuş, gördüğünde vurulmuş ama Bolu Beyi'nin şerrinden korkup belli etmemişti. Sonunda bıçak kemiğe dayandı. Döne kuşun kanadıyla "Gel beni kaçır" diye bir haber uçurdu. Gayri Köroğlu'nu ve altındaki kıratı kim tutabilirdi?
Neyse uzatmayalım hikayeti, vermeyelim zahmeti, sözüm nihayeti, olan oldu: Türlü planlar serüvenler sonucu Köroğlu, Döne Nigar'la Bolu Beyi'nin nar bahçesinde buluştu. Atının terkinse bindirdi. Kırat rüzgar gibi uçmaya başladı. Bey'in askerleri peşlerine düşmüştü. Döne korkuyordu.
YARIN: MERT DAYANIR NAMERT KAÇAR