Bilmezdi ki en zor anların, sevgilinin askerde olduğu anlar olduğunu. Bir göçmen kuş katarının ha geçti, ha geçecek sancısıyla gönül penceresinden beklenişi. Bir haber? Koyunun kuzusunu beklediği gibi bir çift selamı beklemek.

Sevgilinin yadigâr verdiği ayana bakıyor, kendini Mehmetçiğin yerine koyuyor ve onunla konuşuyordu.

Önünde daha dört yüz gün vardı. İlk doksan günde acemi eğitimi falan derken kalbine düşen çıngının farkına varmamıştı. On gün dağıtım izninden sonra sıladan daha uzak birliklere düşünce, bir başka gariplik çökmüştü içine.

Dağıtım izni o kadar çabuk geçmişti ki, sanki akreple yelkovan bir birini kovalamaya çıkmıştı. Hiçbir şey anlamadan izin bitmiş, sevgili yine gerilerde ve de daha uzakta kalmıştı. Altı ay sonra izine dönecekti. Yirmi gün yapacağı izin için şimdiden strese giriyordu. Ana baba, bacı, eş dost, akraba ziyaretleri... Oysa o, günlerinin bütününü sevgili ile geçirmek isterdi.

Ezineli Mehmetçik, bir yandan sevgili hasretiyle yanıp kavrulurken bir yandan kutsal görevini de ihmal etmiyordu. O vatanın, vatanla birlikte sevgilisinin nöbetindeydi. Biliyordu ki sevgilisi de kendi nöbetindeydi.

Hele özlem dolu sevgili kokulu mektuplar gelince, elbise dolabının kokusu değişirdi. Sevgili kokardı her açtığında...  Ne diye yazmıştı sevgilisi son mektubunda:

"Yiğidim, bilir misin ne oldu? Allah ocaklar başından uzak etsin. Yazdıysa cenabım güzel Mevla'm bozsun. Rüyamda mektubunu almışım. 'Evleneceğiz seninle, Geliyorum birkaç güne,' diye yazmışsın. O gün gelmiş. Koşmuşuz garaja. İşte bugün geliyorsun. Bana gelinliğini giy de karşıla demişsin. Giyinip koşuyorum. Bekliyorum seni. Seni getirecek otobüs uzaklardan görünüyor. Görünüyor ya, içime bir ateş düşüyor. Bir tabuttur getirdiği. Şehit olmuş benin can askerim. Terler içinde anama koşup uyandırdım. Ana, dedim, kız ana. Ne gördüm? 'Ne gördün babalar tutmayasıca,' dedi. 'Sabahı Bekleyemedin mi?' Ben ağlaya ağlaya anlattım Anam güldü. 'Bilmez misin rüyanın tersi çıkar. Haydi, gözün aydın olsun. Mehmet'in sağ selim dönüp gelecek,'dedi."

Ezineli Mehmetçik, ilk okuduğunda ürpermişti. Ama sonradan güldü geçti.

Günler günleri kovaladı. Ömür geçip gidiyordu; sayılı gün günler bitmez mi? Mehmetçik, biletini aldı. Heyecan içinde yola çıktı. Yüzlerce gün bitmez sanılan askerlik bitmişti de on beş on altı saatlik dönüş yolculuğu bitmek bilmiyordu.

Ve Ezine ovası uzaktan görüldü. Otobüs garaj diye kullanılan yazıhanenin önünde durdu. Büyük bir kalabalık vardı. Annesi ile babası gözleri yaşlı koştu Mehmetçiğe sarıldılar. Kadın hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Babası oğlunun alnından öptü. Bacısı ağabeyine sarıldı:

"Ağabeyim," dedi. Hıçkırdı. Mehmet bir anlam veremedi. Herkesin sevinmesi gerekirken, sevinç içinde sırtına vurması, onunla şakalaşması gerekirken, bu gözyaşları da ne oluyordu. Hem, o neredeydi?

Kız kardeşinin gözlerine baktı. İşaretle nişanlısının nerede olduğunu sondu? Kız kardeşini başını önüne eğdi. Onun yüreğinin bu heyecana dayanamadığını diyemezdi. Gizli gizli ağlıyor, omuzlarının sarsılmasına engel olamıyordu. Bir an nişanlısının annesini gördü. O da karşılamaya gelenlerin arasındaydı. Kadının yanına koşup elini öpmek istedi. Kayınvalidesinin gözleri şişmiş, kızarmıştı. Mehmet'e sarıldı.:

"Yavrum, yiğidim," dedi. Oraya yığıldı. Daha fazla dayanamamıştı. Yorumladığı rüyanın bir ayağı doğru çıkmıştı ama diğer ayağı felaketi olmuştu.

Ertesi gün, Mehmet anne ve babasına:

"Bağışlayın, beni. Gayri buralarda yaşayamam," diyordu. Yaşlı iki insan, ne kadar:

"Takdir-i İlahi, oğlum. Ölenle ölünmüyor ki," dese de. Mehmet birkaç gün sonra Ezine'den ayrıldı. Geriye bir türkü kalmıştı:

Kaynar kazan taşmaz mı
Yol buradan aşmaz mı
Sil gözünün yaşını
Ayrılan kavuşmaz mı

Asmada üzümün suyu sıkılır
Yari asker olanın canı sıkılır

Sevdiğim sen ağlama
Kara yazma bağlama
Giderim tez gelirim
Elle bel bağlama

Asmada üzümün suyu sıkılır
Yari asker olanın canı sıkılır

Not:  Günlerce sürdürdüğüm, Kazdağı türkülerine ara vereceğim. Bunları bilen yoktur. Benim dışımda bir yerlerde kayıtları da yoktur. Gönlüm ister ki, benim fani vücudumla birlikte yok olup gitmesinler. Kitap haline gelsin. Bir babayiğit çıkıp kitap yapacağım derse, benden de telif bedeli helal olsun. Bir kuruş almayacağım. Ama ne yazık ki, ne öyle bir babayiğit, ne bir yayınevi çıkıyor, ne de ben sevinebiliyorum.