65 Yaş üstü olduğumu için zoraki değil, gönüllü olarak algıladığım mahpusluk günlerimde boş durmuyorum. Sıkılmak değil, boş zaman bulamıyorum. Her gün okuduğunuz bu satırları yazmanın dışında, Alevi Düşünce Ocağı adlı kuruluş adına Doğan Bermek’in önerisiyle bir diziye başladım. “Ahmet Özdemir ile Anadolu Âşıkları” adıyla evde yaptığım sohbetler çeşitli mecralarda yayınlanıyor. Siz de bu adla arama yaparsanız, pek çok bölüme Youtube sayfalarından ulaşabilirsiniz.

Elbette bunlar, çerez niyetine seyredilebilecek, mizah, müzik, eğlence  programları değil. Ama konuya ilişkin belge arşivi olarak yarınlara kalacağından kuşkum yok. Zaten ADO’nun ve benim amacımız da bu.

Bazı bölümler tahminimiz üstünde ilgi görürken, ilgi göreceğini, sevileceğini sandığım âşığa ilişkin bölümün hayal kırıklığı verecek kadar az sayıda kimsenin izlediğini görüyorum.  Onlardan birisi Âşık Sıdkî Baba’ya ilişkin bölüm oldu.  Oysa Âşık Sıdkî, Anadolu’da Tarsulu Sıtkı, Yeniceli Sıtkı, Merzifonlu Sıtkı, Harızlı Sıtkı, Sivaslı Sıtkı adlarıyla sahiplenilmiş çok sevilmişti. Reytingi birkaç yüzü geçmedi.

İki  veya üç gün yazılarımda Âşık Sıdkî Baba’dan söz edeceğim. Önce bir şiirini yazayım ki, onunla ilgili perde bir azıcık aralansın. Sizler şiiri okurken, onlarca birbirinden değerli sanatçımızın seslerini yüreğinizde, kulağınızda duyumsayanız:

Siyah perçemlerin hatem yüzlerin

Garip bülbül gibi zareler beni

Hilal ebruların ahu gözlerin

Tığ-ı sevda gibi yareler beni

Elif kametine hayran olduğum

Gece gündüz hayaline yeldiğim

Hep senin içindir boyun eğdiğim

Yoksa zapt'edemez buralar beni

Kaşların bismillah vechin Beytullah

Seni öz eliyle yaratmış Allah

Sevmişem ben seni terketmem billah

Aşkın hançeriyle vuralar beni

Hub cemalin gördüm ah-ü zar oldum

Aşkına düşeli sevdakar oldum

Kalmadı tahammül bi-karar oldum

Meğer tabutlara saralar beni

Sıdkî'yam billahi ben terketmezem

Başka güzellere gönül katmazam

Dövsen de kovsan da burdan gitmezem

Meğer ferman gelip süreler beni

Halk edebiyatımızda birden çok Sıdkî mahlasını kullanan şairimiz var. Kayseri’de, Zile’de, Sivas’ta ve başka yerlerde. Benim dile getireceğim Sıdkî’nın asıl adı Zeynel Abidin. Gençlik şiirlerini "Pervane" mahlası ile söyledi.  Soy kökü, Oğuzların Bozok kolunun Dede Kargın aşiretinin Gül-Yusuf boyuna dayanıyor. Ki günümüzde torunları Gül soyadını kullanıyor. 

Önceleri, Malatya'nın Tohma Suyu kıyısında Çerme köyüne yerleşmişler. Buradaki baskıya dayanamayarak Silifke'ye, buradan da Tarsus'un Yenice köyüne göçerek yerleşmişler. Çoğu zaman Sıdkî Baba’ya “Yeniceli ya da Tarsuslu Sıdkî” denmesinin sebebi bu.

Bu göçler sırasında çıkan kolera salgını sonucu ailenin büyük bir bölümü bu dünyadan göçüp gitmiş. 

Babasının adı Mehmet, annesinin adı Eşeli. Zeynel Abidin 1865 yılında Yenice’de doğdu. Babasını küçük yaşta kaybetti. İlk okuma yazmayı köyün hocasından öğrenirken, Pervane mahlası ile deyişler yazmaya da başladı.  Kaç yaşındaydı?

"Sene bin iki yüz doksan beşinde/ İçirdiler aşk badesin düşümde... " mısralarından aşıklığa on altı yaşında başladığını anlıyoruz.

Pervane hali, on dört yıl devam etti. Nereden biliyorsun diyeceksiniz? Yıllar sonra bir deyişinde kendisi söylüyor.  Buraya aktardığım deyişin sözlerini okurken, eminim sizler Sıdkî Baba ile ilgili bir perdeyi daha aralayıp, onu açık seçik net görürken, rahmetli Ali Ekber Çiçek’i de anımsayacaksınız. 

Çatılmadan yerin göğün binası

Muallakta iki nur'a düş oldum

 Birisi Muhammed, birisi Ali

 Lahmike lahmi de bire düş oldum

 

 Ezdi aşkın şerbetini hoş etti

 Birisi doldurdu biri nuş etti

İkisi bir derya olup cüş etti

 La'l ü mercan inci dür'e düş oldum.

 

 O derya yüzünde gezdim bir zaman

 Yoruldu kanadım dedim el'aman

 Erişti car'ıma bir ulu sultan

Şehinşah bakışlı ere düş oldum.

 

 Açtı nikabını ol ulu sultan

 Yüzünde yeşil ben göründü nişan

 Kaf ü nun suresin okudum o an

 Arş kürs binasında yare düş oldum.

 

 Ben Ademden evvel çok geldim gittim

 Yağmur olup yağ'dım ot olup bittim

 Bülbül olup firdevs bağında öttüm

 Bir zaman gül için har'a düş oldum.

 

 Adem ile balçık olup ezildim

 Bir noktada dört hurufa yazıldım

 Ademe calı olup Şit'e süzüldüm

 Muhabbet şehrinde kara düş oldum.

 

 Mecnun olup Leyla için dolandım

 Buldum mahbubumu inanıp kandım

 Gılmanlar elinden hulle donandım

 Dostun visalinde nar'a düş oldum.

 

 On dört yıl dolandım Pervanelikte

 SIDKÎ ismim buldum divanelikte

 Sundular aşk meyin mestanelikte

 Kırkların ceminde dar'a düş oldum

 

 SIDKI'yam çok şükür didara erdim

 Aşkın pazarında hak yola girdim

 Gerçek ariflere çok meta verdim

Şimdi Hacıbektaş Pire düş oldum

Yarınki yazımda Sıdkî mahlasının öyküsünü anlatacağım.