Gazeteci/yazar Soner Yalçın’ın son kitabı “Tağut – Kutsal Aldanışın Soyağacı” kitabını aldım ve bir nefeste okudum. Kitabın akıcılığı ve içeriği, konuya olan ilgimle birleşince oldukça keyif aldım. O bildiğimiz okuyucuyu konuya dahil eden üslubuyla, bir ders kitabı gibi bilgilileri bağlantı kurarak aktarıyor kitap. Aslında sadece bir kitap eleştirisi yapmayacağım. Asıl önemli olan konu kitabın içindeki anlatılanlar ve o anlatılanları her gün çevremizde nasıl yaşadığımız.

Agnozi toplumu

Yalçın, kitabında “Agnotoloji”den bahsederek konuya teknik bir tanım da katıyor. Bilgisizliğin bilimi olarak da tanımlanan Agnotoloji ile ilgili birçok örnek verirken, aslında toplumun gerçekten bir Agnoziye yakalandığını da görüyoruz. Nedir Agnozi, yeni bir salgın mı? Daha Covid’i yeni atlattık derken bu ne şimdi? Aslında genel olarak bilgiyi işleme yetersizliği de denilebilir. Bunun en büyük nedeni de okumamak, bilmemek, bilmek için çaba sarf etmemek, bilenleri ise ötekileştirmek diyebiliriz.

Bilmemizin önündeki en büyük engel nedir o halde? Hem kitaba hem de bana göre hurafelere, gerçeklerden daha çok inanılmasıdır. İnandıkları dinin gerekliliklerini bırakıp, sonradan gelişen/uydurulan uygulamalarına inanmaktır.

Kitapta o kadar çok örnek var ki!

Ben mi düzelteceğim!

‘Ben onlardan değilim’ mi diyorsunuz? Okuyup, araştırıp bilmek için çabalıyorsunuz, sonra bu bilgiyi aktarmaya gelince sıra karşınızdakinin ‘her şeyi bildiğini (!)’ gördüğünüzde artık zamanla paylaşmaktan da vazgeçiyorsunuz. O karanlık sizi de küçücük bir dünyaya hapsediyor. Kendi ışığınızla aydınlanırken, aslında karanlık daha da büyüyüveriyor. Sonra bir duygu kaplıyor içinizi: “Ben mi düzelteceğim!”

Oysa Zülfü Livaneli ne güzel söylemişti bir dörtlüğünde:

Şah damarı vurulsa da

Dört bir yandan sarılsa da

Işık yener karanlığı

Bak çocukların gözlerine

Umudu kesme yurdundan

Din konusu çok hassas ve bir o kadar da önemli bir konu aslında. Söyleyeceğiniz her kelimeye dikkat etmeli, har satırı tekrar tekrar okuyarak yazmalısınız. Çünkü bu coğrafyada değerler, gerçeklerden daha kıymetlidir!

Çok sevdiğim bir hocam doktora dersinde şöyle bir ifade kullanmıştı: “Batı kurallar toplumudur, Doğu ise değerler” Evet bizim için değerler, kurallardan daha önemlidir!

Bir katkı

Dedim ya aslında kitabı çok beğendim. Birçok konu bildiğim hususlar olsa da farklı olaylarla bağdaştırmasını beğeniyorum. Kitabın “Tanrı mı Allah mı?” bölümünde yine çok güzel bilgilere yer verilmiş. Bu konuyu etrafında sıkça dile getiren birisi olarak acizane katkı sunmak istedim. Allah tanımının İslami değil Arabi bir kavram olduğunu ifade ederek şu örneği veriyorum: İslam ne zaman geldi? Hz. Muhammed 40 yaşındayken. Yani öncesinde İslam yoktu. Peki Hz. Muhammed’in babasının adı nedir? Abdullah. Ne demek Abdullah? En kısa tabiriyle “Allah’ın kulu” anlamına geliyor. Buradan bile “Allah” kavramının İslam’dan önce olduğunu görmek çok basit. Ki aslında Soner Yalçın kitabında kelimenin tarihi kökenine de iniyor.

Bir solukta okuyacağınız, okumanız gereken bir kitap olduğunu düşünerek bu yazıyı yazmak istedim. Han, para piyasalarıyla uğraşanlar not düşerler ya. Bu sefer aksini yazacağım:

Bu bir yatırım tavsiyesidir” Ama akla ve geleceğe.