Türkiye’nin geleneksel değerlerinden biri olan misafirperverlik, dünyada bizi tanımlayan en önemli özelliklerden biri. Sıcak karşılamalar, ikramlarla donatılmış sofralar ve samimi sohbetler, kültürel mirasımızın temel taşları arasında yer alır. Ancak, ekranlarda izlediğimiz popüler yarışma programları bu değerleri ne kadar yansıtıyor, sorgulamak gerekiyor.

Menüde Tartışma Var

Televizyon kanallarımızda uzun süredir yayımlanan sofra formatlı yemek yarışmalarında, yemek kültürümüzün tanıtımından çok tartışmalar, kişisel atışmalar ve saygıdan uzak olarak nitelenebilecek seviyesiz tavırlar öne çıkıyor. Masaya konulan lezzetlerden ziyade, yarışmacıların birbirlerine yönelik eleştirileri, imalı sözleri ve tartışmaları izleyicilerin ilgisini çekmek için bilhassa körüklendiğini akla getirmiyor değil. Bunun sonucunda, Türk misafirperverliğinin zarif örnekleri yerine, sürekli çatışmalarla şekillenen yozlaşmış bir kültürel imaj ortaya çıkıyor.

Elbette televizyon programlarının reyting kaygısı anlaşılabilir bir durum. Oysa bunu yaparken, özümüzü oluşturan değerlerin göz ardı edilmesi farkında olmadan önemli bir sorun haline gelmeye başladı. Türk sofra adabında, bir misafirin ağırlanması, sevgi ve saygının göstergesidir. Misafirlik, sadece bir yemek paylaşımından ibaret değildir; aynı zamanda insani ilişkilerin, anlayışın ve hoşgörünün somut bir yansımasıdır. Ancak yarışma formatı, bu değerlere gölge düşürecek hale dönüşmeye başlamıştır.

Genç Kuşaklar Ne Öğreniyor?

Yarışmacıların masada birbirine üstünlük sağlamaya çalışırken kırıcı ifadeler kullanması, Türk misafirperverliğini yansıtmanın ötesinde, onu adeta karikatürize ediyor. Bir ev sahibinin misafirlerine en iyi şekilde hizmet etmesi gerekirken, sadece puan kazanma amacıyla yapılan zorlama jestler ve ardından gelen olumsuz ve zorlama eleştiriler, geleneksel "misafir baş tacıdır" anlayışımızla çelişiyor.

Peki, bu durumun izleyiciler üzerindeki etkisi ne olabilir? Genç kuşaklar, bu programlarda gördüklerini model alarak tartışmayı, kaba eleştiriyi ve saygısızlığı normalleştirebilir. Bu da, toplumun genel nezaket anlayışında aşınmalara yol açabilir. Hâlbuki bu tür programlar, kültürümüzün zenginliğini ve zarafetini dünyaya sergilemek için bir fırsat olabilir.

Reyting mi, Değerler mi?

Televizyon kanalları ve yapımcılar, reyting kaygısını bir kenara bırakıp, Türk kültürüne daha fazla saygı göstermelidir. Rekabeti körükleyen formatlar yerine, sofra adabını, misafirperverliğin inceliklerini ve yemeklerimizin hikayelerini anlatan içeriklere yönelmelidir. Çünkü ekranlarda şekillenen her davranış, toplumun genel algısına ve kültürel değerlerine katkı yapar ya da zarar verir.

Netice itibariyle Türk misafirperverliği, yemeklerimizle birlikte kültürümüzün de vazgeçilmez bir aynasıdır. Bu aynanın çatlamasına izin vermek yerine, onun değerini anlamayacak, anlamlandıracak ve yüceltecek tedbirler almalıyız. Unutulmamalı ki sofralar, sadece yemek için değil, gönülleri buluşturmak için kurulur.

"Misafir kısmetiyle gelir, ev sahibinin gönlüyle gider." Türk atasözü