Baharın gelişi, yalnızca doğanın uyanışı değil, insanlık tarihinin en köklü bayramlarından birinin müjdecisidir: Nevruz. Orta Asya’dan Anadolu’ya, Balkanlar’dan Mezopotamya’ya kadar geniş bir coğrafyada binlerce yıldır kutlanan bu bayram, Türk dünyası için sadece mevsimsel bir dönüşüm değil, aynı zamanda tarihi bir hatırlatma niteliği taşır. Nevruz, Türkler için baharın başlangıcından çok daha fazlasıdır; bir milletin yeniden doğuşunun, özgürlüğe adım atışının, demir dağları eriterek esaretten kurtuluşunun simgesidir.
On İki Hayvanlı Türk Takvimi ve Nevruz
Nevruz’un Türk kültüründeki köklü geçmişi, sadece efsanelere dayalı değildir. Dîvânu Lugâti't-Türk’te de belirtildiği üzere, On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nin başlangıcı 21 Mart olarak kabul edilmiştir. Bu bilgi, Nevruz’un Türkler açısından ne kadar eski ve köklü bir gelenek olduğunu gösterir. Yani Nevruz, yalnızca bir bahar bayramı değil, aynı zamanda Türk dünyasında yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilen önemli bir tarihsel dönüm noktasıdır. Türkler bu özel günü "Yeni Gün" olarak adlandırırken, Çuvaş Türkleri "Novrus", Kırgızlar ise "Nouruz" ismiyle kutlamışlardır. Türk dünyasının farklı coğrafyalarında Nevruz, yılbaşı olarak kabul edilip Sultan-Nevruz adıyla da anılmıştır. Bu isim, özellikle Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde yaygın olarak kullanılmış, Nevruz’a verilen önemi vurgulamıştır.
Ergenekon Destanı ve Nevruz’un Anlamı
Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip olan Ergenekon Destanı, Türklerin bir dönem dört bir yandan kuşatıldığı, dar bir vadiye hapsolduğu ve burada uzun yıllar yaşadıktan sonra demir dağları eriterek özgürlüklerine kavuştuğu efsaneyi anlatır. Tarihsel gerçeklik payı bir yana, bu anlatı Türk milletinin zorluklar karşısında direnç gösterme gücünün, her ne kadar baskı altına alınsa da er ya da geç ayağa kalkabileceğinin bir sembolüdür. Nevruz’un, Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü olarak kutlanması da buradan gelir. Bu bayram, hem bir özgürlük günü hem de yeniden doğuşun ve birlik olmanın vurgulandığı bir tarihtir. Nevruz’un bir diğer güçlü sembolü de ateştir. Kutlamalarda yakılan büyük ateşler, yalnızca kışın soğuğuna karşı değil, aynı zamanda zorluklara, esarete ve karanlığa karşı yakılmış bir isyanın simgesidir. O yüzden Nevruz günü ateşin üzerinden atlamak, yalnızca bir gelenek değil, eski bir kültürel hafızanın yansımasıdır.
Türk dünyasında Nevruz, demir dövme, halk oyunları, spor müsabakaları, güreşler, at yarışları ve müzik eğlenceleriyle kutlanır. Nevruz’da demir dövme geleneği, Ergenekon’dan çıkışı hatırlatır; çünkü Türkler, demir dağları eriterek kendilerine yeni bir yol açmış, esareti kırmışlardır. Bugün de Nevruz kutlamalarında demir dövülmesi, toplum olarak zorlukları aşma gücümüzü tazelemek anlamına gelir. Türklerin birlik ve beraberlik içinde olduğu bu önemli bayram, ne yazık ki zaman içinde farklı amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. 1970 yılında, Molla Mustafa Barzani ile Irak hükümeti arasında yapılan anlaşmayla, Nevruz “İyd-i Kürt” yani Kürt bayramı olarak adlandırılmış ve bu yönde bir propaganda süreci başlatılmıştır. Oysa Nevruz, sonradan siyasal kimlik oluşturmak adına türetilmiş bir bayram değil, Türk dünyasının ortak kültürel mirasıdır. Türk devletleri ve toplulukları binlerce yıldır Nevruz’u kendi tarihleri ve gelenekleri doğrultusunda kutlamış ve kutlamaya da devam etmektedirler.
Nevruz’un Bugüne Mesajı: Birlik, Dayanışma ve Yeniden Doğuş
Nevruz, geçmişe bir selam olduğu kadar, bugüne ve geleceğe dair önemli mesajlar da taşır. Kültürel mirasımızın en önemli parçalarından biri olan bu bayram, bizlere birlik içinde olmayı, zor zamanlarda kenetlenmeyi ve karamsarlığa kapılmadan mücadele etmeyi öğütler.
Günümüzde dünyanın her yerinde savaşlar, ekonomik krizler, doğal afetler ve toplumsal huzursuzluklar yaşanıyor. Türkiye olarak da birçok farklı zorlukla karşı karşıya olduğumuz bir dönemdeyiz. İşte tam da böyle zamanlarda, Nevruz’un bize hatırlattığı şey şudur: Ne kadar sıkışırsak sıkışalım, ne kadar zor durumda kalırsak kalalım, tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi, birlikte hareket ettiğimizde her engeli aşabiliriz. Ergenekon Destanı, esaretin kader olmadığını, azim ve kararlılıkla yeni yolların açılabileceğini gösteren büyük bir semboldür. Bugün toplum olarak yaşadığımız sorunların üstesinden gelmek için ihtiyacımız olan şey de bu anlayışın günümüze uyarlanmasıdır. Bizi ayrıştıran değil, birleştiren değerlere odaklanarak; kin ve nefret söylemlerinden uzak durarak; kültürel mirasımıza sahip çıkarak, Nevruz’un ruhunu gerçek anlamda yaşatabiliriz.
Nevruz yalnızca bir bahar bayramı değildir; aynı zamanda bir uyanış bayramıdır. Doğanın kış uykusundan uyanışı gibi, biz de bireysel ve toplumsal olarak yeni başlangıçlar yapabiliriz. Tıpkı demirin kızgın ateşte dövülerek şekillendiği gibi, zorluklardan geçerek daha güçlü ve kararlı hale gelebiliriz.
Bugün, tıpkı atalarımızın yaptığı gibi, Ergenekon’dan çıkışın ateşini yakma günü… Nevruz, bizlere kim olduğumuzu hatırlatsın; birlik ve beraberliğimizi güçlendirsin.
Nevruz bayramınız kutlu olsun!