Sevgili okuyucular, biliyorum iki gün sürecek yazım birçokları için sıkıcı ve ilgisiz gelecektir. Kimi meslektaşlarımın dahi içine düştüğü yanlışlığı giderebilmek, basın tarihine ilişkin araştırmacılara katkı sağlayabilmek için, bu bilgileri vermem gerekiyordu.
Osmanlı’da basının henüz yasal düzenlemelere ihtiyaç duymayacak kadar zayıf olduğu dönemde kitap ve risale gibi diğer basılı yayınlara karşı alınan önlemler 1858 yılında yürürlüğe konan Ceza Kanunu ile birlikte başlamıştı.
Osmanlı’nın ilk Matbuat Nizamnamesi Sultan Abdülaziz tarafından 25 Kasım 1864'te İlân edildi. 35 maddeden oluşmuştu. Bazı maddeleri aşağıdaki hükümleri içeriyordu: “Hangi dilde olursa olsun siyasete ve yönetime yönelik yayın yapmak isteyenlerin önceden izin almaları gerekmektedir. Yüce devletin iç güvenlik ve asayişini bozacak cinayet ve suçlardan birinin oluşmasına her kim bir gazete aracılığıyla neden olursa; yayını yapan gazeteci de suç ortağı sayılacaktır. Bir gazeteci saltanata, genel adaba ve ulusal ahlaka aykırı yazılar yazar ve hanedana saldırıda bulunursa, bakanlar kuruluna; üst düzey bürokratlara dokunacak söz yazarsa, yüce devletin dost ve müttefiki bulunan hükümdarlara dokunacak yayın yaparsa; çeşitli miktar altın ve sürelerle hapis cezasına çarptırılır.”
Gazetelerin sayısının artmaya başlaması ve yayınların siyasal rejimi tehdit ettiği gerekçesiyle 1864 Matbuat Kanunu'nun yetersiz kaldığı iddiasıyla, 27 Mart 1867'de Âli Kararname çıkarılarak “Bazı basın organlarının devlete bile dil uzatarak fesada alet olması” gerekçesiyle Hükümete gazete kapatma yetkisi verildi.
1876'da Sultan Abdülaziz’in yerine tahta V. Murat geçince kaçak gazeteciler bağışlandı. Bir ay içinde İstanbul'a yeniden döndüler. 1876 Anayasası'nın 12. maddesi "matbuat kanun dairesinde serbesttir" biçiminde düzenlendi.
1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşının etkisiyle 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan kapatıldı. Gazetelere sansür uygulaması başladı. 1878’de sansür heyeti oluşturuldu. Gazetelerin yazı işleri sorumluları gazetede yer alması istedikleri yazıları her akşam “Sansür Kurulu”na sunuyordu. Kurul sakıncalı gördükleri yazı, paragraf, cümle ve kelimeleri çıkartarak yazının yeni halini geri yolluyorlardı.
Dışarıdan gelen yabancı dillerde basılan gazeteler, gümrükten geçmeden kontrol ediliyordu.
Bazı kelimelerin kullanılmasına da izin verilmiyordu. Grev, suikast, ihtilal, anarşi, sosyalizm, dinamo, infilak, kargaşalık, hal, (hükümdarın tahttan indirilmesi), kıtal (vuruşma), Kanunu Esasi, hürriyet, vatan, müsavat (eşitlik), Bosna, Hersek, Makedonya, Girit, Kıbrıs, istibdat, beynelmilel (uluslararası), veliaht, cumhuriyet, mebuslar, Ayan Azası, bomba, Mithat Paşa, Namık Kemal Bey, inkılap gibi sözcükler yasaktı.
Bütün bu yasak ve baskı dönemlerinin geride kaldığı ilk gün olan, 24 Temmuz 1908 Osmanlı basın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Anayasa yeniden yürürlüğe konuldu ve o gece gazeteciler sansür memurlarını kapıdan geri çevirdi.
25 Temmuz 1908 tarihinde çıkan gazeteler sansür memurlarının değil, gazetecilerin isteklerine uygun basılmıştı. Bu durum gazetelere olan talebi arttırmış, bazı gazetelerin satışlarını ikiye katlamasına neden olduğu gibi, birçok yeni gazete de yayın hayatına girmişti.
1908 yılında İlân edilen II. Meşrutiyetle basın üzerindeki baskılar sonra ermişti. 24 Temmuz sansürün kaldırılışının yıl dönümü nedeniyle “Gazeteciler Günü” olarak kutlanmaya başladı.
Yarın II Meşrutiyet sonrası sansürsüz gazeteler çıkışını ve sonrasını anlatacağım.