Uzlaştırma, ceza hukukumuzda birkaç yıldır uygulanıyor. Uzlaştırma ile ceza soruşturmasında genelinde şikâyete bağlı bazı suçlarla sınırlı olmak üzere tarafsız bir uzlaştırmacı aracılığıyla taraflar arasındaki sorun çözülmeye çalışılıyor.

Örneğin, tehdit veya hakaret iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi veriyorsunuz. Savcılık dosyayı uzlaştırma bürosuna gönderiyor. Bir uzlaşmacı atanıyor. Şikâyetçi ve şüpheliyi uzlaştırmaya çalışıyor.

Uzlaşma sağlanırsa ceza davası açılmıyor, şüpheli yargılanmaktan kurtuluyor, gerçekten suçlu olsa bile ceza almadığı için sabıkası temiz kalıyor.

Gerçekten suçlu olan insanların, hiç yargılanmadan veya ceza almadan birkaç bin lira ödeyerek kurtulması ne kadar vicdani olur ne kadar adil ve hakkaniyetli olur? Üzerinde çok düşünülmesi gerekir.

“Niçin bana yan baktın?” diyerek kavga edilen ülkemizde, uzlaştırma yoluyla çözüm getirmenin çok mümkün olmadığını hep dile getiriyorum.

Uzlaşmacıya giden dosyaların yüzde 35’i kadarının çözüme kavuştuğu söyleniyor.

Gerçekten yüksek bir rakam, acaba ben mi yanıldım diye düşünüyordum ki…

Uzlaşma dosyalarındaki acı gerçek ortaya çıktı…

Uzlaştırma bir nevi para pazarlığına dönüştü; şu kadar verirsen şikâyetimden vazgeçerim deniliyor. Karşı taraf da para ödemeyi kabul ederse dosya kapanıyor.

Gerçekte ortada bir suç var mı, bir suçlu var mı, mağdur var mı diye bakılmıyor. Ne kadar parayla dosya kapanır kısmı konuşuluyor.

Hukuk ve adaletin yerini bulmasından çok, mahkemelerin dosya yükünün azalması hedeflendiği için sonuçtan herkes memnun!

Pazarlık kısmı o kadar abartıldı ki, özellikle ünlü kişilerin sosyal medya hesaplarındaki hakaret içerikli yorumların tamamı şikâyet ediliyor. Bazı ünlü kişilerin sosyal medya hesaplarını, hakaret içerikli yorum var mı diye takip eden içinde avukatların da bulunduğu özel ekipler var.

Hakaret içerikli kelime görülünce anında şikâyet dilekçesi veriliyor. Gerçekte uzlaşma olmamış olsaydı kimsenin umursamayacağı yorumlar, bir nevi pazarlık masasına getiriliyor.

Hatta iş o kadar ileri boyuta vardırıldı ki, bunun çetesi bile ortaya çıktı.

Sosyal medyada, kadınlar adına sahte hesap açan bir grup, önce insanlara tahrik edici mesaj atıyor. Sonra da gelen cevaplar üzerine taciz ettiler diye şikâyetçi oluyorlar.

Dosya uzlaşmaya gidiyor. Şikâyetçiler duruma göre “15-20 bin verin dosyayı kapatalım” diyor. Taciz iddiasıyla anılmayalım, sicilimiz temiz kalsın diye düşünen kişiler de uzlaşma aşamasında istenen parayı ödüyor.

İş ilanı başvurusunda bulunan ve adına sahte hesap açılarak, 313 dosyada şikâyetçi olarak yer alan kadının savcılığa şikâyeti üzerine yüz kızartıcı durum ortaya çıktı.

Sadece bir kadın için 313 şikâyet dosyası varmış. Dolandırıcılığın boyutunu varın siz düşünün…

Ne yazık ki, uzlaştırma bile ticarete dönüştürüldü.

*****

Dayanışma ruhu

Yıllar sonra doğduğu çiftliği ziyaret etmek için arabası ile yola çıkmıştı. Tarlada ilerlerken, arabası bataklıkta çamura saplanmıştı. Araba ne ileri ne de geri gidiyor, lastikler patinaj yapıyordu.

Bir süre direksiyon, gaz ve vitesle uğraştı durdu, sonra da yakında görünen bir çiftliğe gidip yardım istemeye karar verdi.

Çiftlikte bulduğu yaşlı köylü, adamı dinledi, bulunduğu yerden arabanın saplandığı yere ve arabaya baktı, sonra da “Yaşlı Warwick halleder” diye mırıldandı. Ayağa kalkıp çiftliğin ahırına doğru yürümeye başladı. Adam, Warwick’in kim olduğunu düşünerek takip ettiği yaşlı köylünün ahırdan yaşlı ve kör bir katırı çıkardığını şaşkınlıkla gördü.

Warwick bir şehrin adıdır ve batıda çiftlik hayvanlarına sevilen insanların ve şehirlerin isimlerini vermek garip değildir. Çiftçi bir balya da kalın halatı yüklendi ve arabanın yanına katır, çiftçi ve kazazede birlikte gittiler.

Yolda adam çiftçinin elinde kamçı olmadığını fark etti ve şaşırdı.

Arabanın yanına geldiklerinde çiftçi, halatın bir ucunu arabanın tamponuna, diğer ucunu da Warwick in koşumlarına bağladıktan sonra bağırmaya başladı; “Hadi Jack, hadi Ted, ha gayret Fred! Hadi davran Warwick!” 

Yaşlı katır ismini en sonunda duyduğu anda büyük bir gayretle ileri atıldı ve arabayı saplandığı çamurdan çekti çıkardı.

Adam çelimsiz yaşlı katırın gücüne şaşkınlıkla baktı, sonra da köylüye teşekkür etti ve sordu; “Neden Warwick’in ismini söylemeden önce o kadar isim saydın?”

Köylü güldü ve soru ile cevap verdi; “Warwick'in kör olduğunu görmedin mi?” ve konuşmasını sürdürdü; “Kendisini bir takımın parçası hissedince Warwick hep daha becerikli olur. Eğer kör olmasa idi çamura gömülmüş arabayı asla yalnız başına çıkaramazdı. Bu kadar ismi sıraladığım zaman kendisi ile birlikte çalışan birkaç katır daha olduğunu sandı, heyecana kapıldı ve üstüne düşeni yapmak için olanca gayretini verdi.”
*****

TEBESSÜM

İzin

Temel, çiftliği için inek almaya gidiyormuş. Yolda arkadaşı Dursun’u görmüş. Dursun sormuş:

- Hayrola nereye böyle?

- Benim çiftlik için inek almaya…

- Neden öyle diyorsun? Allah’ın izniyle desene…

- Ne gereği var. Cebimde para var mı var, gideceğim yer belli mi belli…

Dursun, Temel’i akşama doğru çiftliğe eli boş dönerken görünce sormuş:

- Ne oldu alamadın mı ineği?

Temel çaresizce cevap vermiş:

- Allah’ın izniyle paramı çaldırdım!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Her şey göründüğü gibi olsaydı avucuna aldığın deniz suyu mavi olurdu.

George Orwell