Felah-ı Vatan, 1920'de toplanan son Osmanlı Meclis-i Mebûsan'ında Milli Mücadele'ye yandaş üyeler tarafından oluşturulan meclis grubunun adıydı. Düzelme, iyileşme, iyilik gibi anlamlar yüklememiz mümkün. Ziya Paşa’ya mal ederler: “Kalkın ey Fellah-ı Vatan dediler, kalktık; Herkes oturdu biz ayakta kaldık.” Evet çoğu kez böyle olur. Geçmişten geçen süreye “dehr” denir. “âdem, adam, insan, “har” da bildiğimiz eşeğin adı. Bu bilgiden sonra Ziya Paşa’nın sözünü okuyalım: “Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın. Adem görünen harları âdem mi sanırsın.

Size üç sözünü daha yazayım ama, açın sözlüğü anlamını siz bulun ve öküz altında buzağı arayıp beni kötüler hanesine yazmayın.

SâdıkIarı tahkîr iIe red kaaide oIdu. HırsızIara ikram ü inayet yeni çıktı.”

Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz. Birkaç kuruşu mürtekibin câyi kürektir.”

İç bade güzel sev var ise akl-u şuurun; Dünya var imiş ya ki yok olmuş ne umurun.”

Halk edebiyatımızda “taşlama” adıyla bir tür olarak görülen hiciv, Tanzimat sonrası bütünüyle edebiyatımızda yer aldı. Büyük gelişme gösterdi. Bu dönemde “Haccav” adıyla anılan hiciv şairleri arasında ilk akla gelenler, Ziya Paşa, Namık Kemal, Şair Eşref’ti. Daha sonra bu alanda ünlenmiş şairlerden Nazım Hikmet, Neyzen Tevfik, Refik Halit Karay, Arif Nihat Asya, H. Cengiz Alpay, bir süre önce aramızdan ayrılan Abdürrahim Karakoç gibi sanatçıları sayabiliriz.

Ziya Paşa, 1825 yılında İstanbul'da doğdu, 17 Mayıs 1880'de Adana'da öldü. Asıl adı Abdülhamid Ziyaeddin'di. Beyazıt Rüştiyesı'ni bitirdi. Özel öğretmenlerden Arapça ve Farsça öğrendi. Sadaret Mektubî Kalemi'ne devam etti. Mustafa Reşid Paşa'nın yardımıyla 1855'te Saray Mabeyn Kâtipliği'ne girdi. Âli Paşa'nın sadrazam olmasıyla saraydan uzaklaştırıldı. Çeşitli resmi görevlerde bulundu. Mustafa Fâzıl Paşa'nın çağrısı üzerine, Namık Kemal'le birlikte 1867'de Paris'e kaçtı. Daha sonra Londra'ya geçti. M. Fâzıl Paşa'nın sağladığı olanaklarla, Namık Kemal'le birlikte 1868'te Hürriyet gazetesini çıkardı. Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin yönetiminde görev aldı. Âli Paşa'nın ölümü üzerine 1871'de İstanbul'a döndü. 1876'da Maarif Nezareti müsteşarlığına atanmasına değin birçok görevde bulundu. Namık Kemal'le birlikte Kanun-i Esasî Encümeni'nde çalıştı. II. Abdülhamid tarafından İstanbul'da bulunması sakıncalı görülerek, vezirlik rütbesiyle 1877'de Suriye valiliğine gönderildi. Daha sonra Adana valiliğine atandı. Burada görevdeyken öldü.

Ziya Paşa, Namık Kemal ve Şinasi'yle birlikte, Tanzimat'la başlayan Batılılaşma hareketinin etkisinde gelişen ve çağdaş Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç yazardan biriydi. 1855'te sarayda görev yaptığı yıllarda Fransızca'yı öğrenmişti. Bu ona Fransız edebiyatını tanımanın yollarını açmıştı. Molière’in Tartuffe adlı eserini “Tartüf yahut Riyanın Encamı” adı ile çevirerek Türk edebiyatının ilk manzum tercüme piyesini ortaya koydu Louis Viardot’un “Endülüs Tarihi”, Cheruel ve Lavelle adlı yazarların “Engizisyon Tarihi” adlı eserlerini Fransızca’dan Türkçe’ye çevirdi Bir yandan da şiirler, padişaha ve Reşid Paşa'ya kasideler yazmıştı. 1859'da yazdığı "Tercî-i Bend" şiiriyle tanınmıştı.

Hece ile yazılmış birkaç şarkısı dışında, Divan şiiri geleneğine bağlı kaldı. Bu şiir anlayışının duyuş ve düşünüş özelliklerinden, mazmunlarından yararlandı.

Batılılaşma yanlısı düşüncelerini, siyasal inançlarını, dil ve edebiyat konusundaki görüşlerini düz yazılarında dile getirmiştir. 1868 'de Hürriyet'te yayımladığı ünlü "Şiir ve İnşa" makalesinde, Türk edebiyatının çağdaş bir düzeye erişmesini, gerçek Türk edebiyatı olan halk edebiyatının bu yenileşmede temel alınması gerektiğini savunmuştu. 1874'te çıkardığı Harâbat adlı antolojisinin önsözünde ise halk edebiyatını küçümsediği Divan edebiyatını övdüğü görüldü. Düşünce yanında beliren bu ikilem onun "alışkanlıklardan ve duygulardan doğma muhafazakâr yönü" olarak nitelendirildi.

Şiirlerinde, Tanzimat'la birlikte gelen halk, adalet, özgürlük, uygarlık gibi kavramları savunmuştu. Toplumdaki bozukluklar üzerinde durarak "yeni insan"ı var edebilecek yeni bir düzenin nasıl oluşması gerektiğini işledi. Kendi duygu ve düşünce evrenini dile getirdiği şiirlerinde de felsefi yanı ağır bastı. "Tercî-i Bend"de insanın yaşam gerçeği karşısında anlaşmazlıklar içindeki durumunu, us ve inançları arasındaki gizi "Terkib-i Bend"de de gene "kişinin küçüklüğünü, insan iradesinin ve gücünün reddi"ni tema olarak işlemişti. Zulüm, adaletsizlik ve haksızlıkları, dönemin toplumsal bozukluklarını eleştirmişti.

, Ziya Paşa'nın Terkîb-i bend’inden yapılan ve çok sık kullanılan bazı alıntıları sunmak istiyorum:

... Erbâb-ı kemâli çekemez nakıs olanlar

Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan...

Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde...

Allah'a sığın şahsı halimin gazabından

Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir...

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma

Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir...

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir ...