Bugün Tıp Bayramı. Doktorlar günü olarak da anılıyor. Size tarihini yazacağım. Ancak önce bir manzara takdim edeyim: Gün geçmiyor ki, başta doktorlar olmak üzere bir sağlık çalışanı saldırıya uğramamış olsun. Kınama nutukları atılmasın, demeçleri verilmesin. Sağlık çalışanlarına koruyucu yasal tedbirlerin yeterli olmadığı belirtilirken, siyasi vaatler yapılmasın.

Nereden, kimden, kime gelirse gelsin sözlü veya fiziki hiçbir şiddet, saldırı kabul edilemez. Hele hele insan hayatının vazgeçilmez mesleklerinden olan sağlık çalışanlarına, öğretmenlere asla ve kata hoş görülemez.

İşaret edeceğim bir nokta, hoş karşılanmasa bile, canımızı, sağlığımızı emanet ettiğimiz hakları ödenemez doktorlarımızın, Tıp fakültelerinden mezun olabilmeleri için muhakkak hasta ve hasta yakını psikolojisini öğrenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Hipokrat yemini yeterli olmuyor.

Tıp Bayramının yıldönümlerinde, doktorlarımıza övgüler düzen, doktorlu şiirlerle, şarkılarla, türkülerle bezenmiş çok yazı yazdım. Ama bu defa da yazsam mı, yazmasam mı diye düşündüm.

Bizde Tıp Bayramının ne zaman kutlanacağı, ya da hangi tarihle ilişkilendirilmesi gerektiği sorusu ancak yakın tarihimizde cevap bulabildi. Sultan II. Mahmut’un yenilikçi hareketleri sonucu, hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin de katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp mektebi olan, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire 14 Mart 1827 Çarşamba günü Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda kuruldu. Bu şekilde, tıp tarihimizde 14 Mart yerini aldı.

İlk Tıp Bayramı 14 Mart 1919’da, işgal altındaki İstanbul’da, tıp öğrencileri tarafından kutlanmıştı. Tepkilerini bu şekilde dile getirmeye çalışan öğrencilerin bu törenine Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Ömer Paşa, Dr. Akil Muhtar (Özden) gibi dönemin ünlü hocaları da katılmıştı.

Günümüze kadar gelen bu 14 Mart kutlamaları, içinde bulunduğu haftayı da kapsadı. “Sağlık Haftası” olarak kutlanmaya başladı.

Başta da sözünü ettiğim gibi, hastaların, hasta yakınlarının hekimlere, hemşirelere, kısacası sağlık emekçilerine gösterdiği şiddetin elbet, hiçbir şiddet türü gibi savunulur bir yanı yok. İçlerinde parayı kutsal bir değer gibi görme müptelası olan doktorlar çıkabilir. Bu müptelalık, bulaşıcı bir hastalık gibi hastane paspasçısına kadar geçmiş olabilir. Özel yerlerde özel hasta kimliği kazanmamış olanların yüzüne bakmamayı kural edinmiş olabilirsiniz.

Gün gelir bir türkü halkın söyleyip de söyleyemediği duygularını yansıtır. Dilden dile söylenir. Para hırsını Hipokrat yeminin üstünde tutanların kulaklarına küpe, yüzlerine şamar olur.  Mahsuni Şerif’in dizelerindeyiz: 

“Berçenek'ten yaya geldim

Amman doktor bak bebeğe

Beşiğini elden aldım

Yandım doktor bak bebeğe

Yıkık yuvam kara yasta

Yalvarırım eşe dosta

Annesi bebekten hasta

Amman doktor bak bebeğe

Kuru soğan yağsız aşım

Yırtık bağrım açık başım

Bir şey değil vatandaşım

Amman doktor bak bebeğe

Allah için bir merhem çal

Öldürür beni bu vebal

Param yok ceketimi al

Amman doktor bak bebeğe

Mahzunî Şerif çobandır

Meskenim dumanlı tandır

Bebektir amma insandır

Amman doktor bak bebeğe

Nenni nenni nenni bebek

Nenni nenni kimsesiz”

Son sözüm, bir mesajın dombaçlandırılmış aktarımı olsun: Belli önceliklerini yitirmemiş olan, “Bana dokunmayan bin yaşasın.” anlayışıyla hayatını idame ettirmeyi şiar edinmiş bir toplumla özdeş olmayı seçmeyen, alacağı maaştan ya da döner sermayesinden, tutacağı nöbet sayısından başka soysal endişeleri de olan tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı kutlu olsun.