Hüsnü Özyeğin’in röportajından kısa bir bölüm izledim. Finansbank’ı nasıl kurduğunu anlatıyordu. Baştan sona bir başarı öyküsüdür Hüsnü Özyeğin’in gerçekleştirdikleri. Tabi öyküyü dinleyip anlayabilenler de feyz almışlardır bu anlatılanlardan.
Zarar eden Yapı Kredi Bankasının başına geçip kâr eder hale getirdikten sonra patronundan % 1 hisse istiyor ama alamıyor ve bu yüzden kendi bankasını kurmak için işinden ayrılıyor. Evini ve villasını satıp birazda çevresindeki insanlardan sermaye bularak Finansbank’ı kuruyor.
Sermayedarlardan biri iki oğlu için % 2 hisse alıp eşit paylaştırıyor. Çocuklardan biri hissesini hiç satmıyor ve Finansbank beş milyar dolara satılınca satıştan elli milyon dolar alıyor.
Kısaca bunları anlatıyor Hüsnü Özyeğin. Bu bölüm insanlar tarafından sosyal medyada sıklıkla paylaşıldı. Çok izlendi çok yorumlandı. Yapılan yorumların çoğu olumsuzdu. Bir daire bir villa satılarak banka mı kurulurmuş? Banka kurmak için parayı nereden buldu? Arkasında mutlaka başka şeyler, gizli destekler vardır babında üretilen saçma sapan komplo teorileri toplumun ve insanlarımızın bambaşka bir yüzünü açığa çıkardığı için yazmak istedim bu yazıyı.
O röportajda çocuklarına hisse alan sermayedarın % 1 hisse için 120.000 dolar ödediğini söylüyor Hüsnü Özyeğin. Yani Finansbank 12.000.000 dolar sermaye ile kuruluyor. Bugünün döviz kuruyla yaklaşık 324.000.000 TL.
Saçma sapan yorumlar yapanlar şu basit hesabı yapmayı bile düşünemiyor. Ne yazık ki düşünme yeteneğini kaybetmiş büyük bir kitleyle karşı karşıyayız. Bu insanlar dünyayı kendi dünyaları kadar görüyorlar. Kendi olanaklarının, kendi hayatlarının dışını düşünemiyorlar. Hep aynı küçücük pencerelerinden görüyorlar hayatı.
En acısı bilgisizler. Çok bilgisizler ama her alanda fikirleri var. Ve bu fikirleri değiştirmek neredeyse olanaksız.
Cahil cesareti mi dersiniz densizlik mi bilmiyorum ama her yerde sesleri artık daha çok çıkıyor. Hatta büyük bir öfkeyle saldırıyorlar karşılarına çıkan ve kendilerinden farklı olana. Bu insanlarla aynı toplumun içinde nefes almaya devam ediyoruz. Her ilerleme hareketi mutlaka bu kitle tarafından geciktiriliyor.
Her toplumda başarıya ulaşmış insanların sayısı çok azdır. O insanlar tarihi de toplumu da değiştirir. Hiçbir başarı tesadüfen gerçekleşmez. Hepsinin öncesinde çok çalışmak vardır. Çok okumak, çok ter dökmek vardır. Çok sevdiğim ama kimin söylediğini unuttuğum bir söz var “hazırlanmamış beyne tesadüf bir şey ifade etmez.” Tesadüfleri değerlendirebilmek için bile önceden çalışmamız gerekir.
Her alanda başarı çalışmayla gelir. Sanat alanında da geçerlidir bu durum. Çok çalışan balerin, tiyatro oyuncusu baş rolü alır. Resim, heykel, edebiyat için de geçerlidir bu.
Erasmus; “yazma yeteneği yazdıkça gelişir” cümlesiyle özetliyor bunu. Yani çalışmakla.
Önümüzde büyük bir başarı öyküsü var. On iki milyon dolar sermaye ile kurulan banka on dokuz sene sonra beş milyar dolara satılıyor. Kurulduktan sonra binlerce insan çalıştı burada. Binlerce bankacı yetişti. Ekonomiye katkılar sundu. Bu başarının sahibi Hüsnü Özyeğin’dir. Daha sonra kurduğu üniversiteyle, yeni şirketleriyle insanların hayatına dokunmaya devam ediyor.
Bu ülkede ve dünyada ilerleme çalışkan insanlar tarafından gerçekleştiriliyor. Çalışkan ve cesur insanlar değiştiriyor tarihi.
Hayat hep cesurdan yana olur ve cesurlarla ve çalışkanları ödüllendirir