Çocukluğumda gördüm, yaşadım. İdare lambalarından, gaz lambalarından kurtulduk ama, İnternet çağına ulaşmış olsak da, daha çok ışığa gereksinimimiz var. Çağdaş uygarlığa ulaşmamız için...
Ülkemizi, hak hukuk tanımayan, bencil, sorumsuz, saldırgan insanların istedikleri gibi at oynattıkları, güvensiz bir toprak parçası haline getirmemek için, buna gereksinim duyuyoruz.
Bu günlere gelebilmemiz için, köy öğretmenlerimizin yükü biraz daha ağırdı. Nasıl mı?
Yurdumuz uçsuz bucaksız
Gökte yıldız kadar köylerimiz var.
Ama uzak, ama harap, ama garipsi...
Alın benim gönlümden de o kadar.
Uzak köylerimizde kuşlar gibi
Her sabah çocuklar size uçar.
Ama küçük, ama, büyüyen, ama güleç...
Alın benim gönlümden de o kadar.
Siz kara göklerin yıldızları
Işıtın yurdumuzu sabaha kadar!
Ama düşe kaka, ama yiğit, ama umutlu...
Alın benim gönlümden de o kadar.
IIÇemişkezek’te, Patnos’ta, Malazgirt’te doğanlar!
Malazgirt’e, Çemişkezek’e, Patnos’a gitmezseniz
Çocuklarınız öksüz kalır, yetim kalır
Köylere ışık iletemezsiniz.
Dağlara vadilere, ovalara
Tespihler gibi saçılmış köyler,
Rüzgâra karşı bir bayrak
Sevinçle türküsünü söyler.
Sevinçle türküsünü söyler
Bir idare lambası küçük solgun,
En azından üçyüz pare dam
Umudu en azından üçyüz çocuğun.
Ve onlar saçları uzamış,
Çatlak ellerinde çıkınları,
Üç saat dört saat ötelerden
Yorgundur, sessizdir akınları.
Ve onlar, yıldızlar gibi
Gözleri ışıl ışıl yananlar.
Oyuncak için değil, kâğıt kelem
Kitap için gizlice ağlayanlar.
Ve onlar aşıktan bilya
Sopadan at yapanlar.
Kurt yavruları gibi, kuzular gibi
Dağ başlarını çınlatanlar.
Büyük bir ulusuz biz büyük...
Mutlu günler düşünmek ağlatır insanı.
Çemişkezek’te Patnos’ta, Malazgirt’te doğanlar
Öksüz kor musunuz vatanı?
Gündüzün akşamla kavuştuğu saatte
Güneş altında tarlalar çın çın öterken
Ya o sıcak yağmurlar toprakla çiftleşir,
Ya da ilk ışıklar sabahları erken
Rüzgârla içimizde eserken.
Çemişkezek’te Patnos’ta, Malazgirt’te doğanlar
Bütün bunları düşünmelisiniz.
Yüce ırmaklar gibi sessiz sürekli
Kağnılarla, arabalarla, kamyonlarla
Akıp köylere gitmelisiniz!
Yolumuza ışık iletmelisiniz. (Cahit Külebi)
Diyoruz ki; yapılması gerekenlerin en başında, ülkemizin olanaklarına ve gereklerine göre, tarihimizin, ekonomimizin, inanç dünyamızın, gelenek ve göreneklerimizin ışığı altında planlanacak eğitim programları olmalıdır.
Dünkü yazımda demiştim ki: “….sürekli bir eğitim seferberliğine muhtacız. … “
Onun için, bizlere özgür yaşamanın, bu özgürlüğü birlik ve beraberlikle sürdürmemizin, sorumluluklarımızı göz ardı etmememizin, birbirimizi sevip saymamızın, inanmamızın, dayanmamızın, sevgi ve hoşgörüyle birlikte yaşamamızın yollarını öğreten öğretmenlerimiz, her gün başımızın tacı.
Ne güzel söylemiş Fazıl Hüsnü Dağlarca:
A'dan başlar aydınlık,
Bir taş koyar bütün yapılarda öğretmen.
Soluğudur düşüncenin buğdaydan yalaza dek
Yeryüzünde ne varsa ondan gelmedir,
Yeryüzüyle el ele öğretmen
Göz gözdür o, uzakları görürüz,
Ağızdır o, türkü söyleriz, haykırırız günlerden.
Ulaşırız erdem üstüne, gelecekler üstüne biz hep.
Çizer büyük değirmisini
Uç olur da bir pergele öğretmen.
-Hey hey, burası bir dağ köyü, kurda kuşa
bırakılmış, göğün kıyısına bırakılmış-
83 toprak ev, 83 acı duman,
Çoluğuyla, çocuğuyla 415 karanlık
Kurtulacağız, el ayak kurtulacağız,
Bir okul yapıla, bir gele öğretmen.
Bir ışık bir ışık daha,
Gecelerin içindeki ejderlerle dövüşür
Nice istemeseler de nice önleseler de,
Uyandırır toplumunu
İyiye, doğruya, güzele öğretmen.
Öğretmenlerin yurdun kuş uçmaz kervan geçmez yörelerinde, bilmedikleri tanımadıkları çevrelerde bütün güçleri ile görevlerini nasıl sürdürdüğünü hepimiz biliyoruz.
Evet vatan bir bahçedir, çocuklar bir çiçek. Başkaları da bu bilince varmış.
Onu da yarınki yazımda sizlere sunayım.