Ebrar Karakurt’a Bu yazıyı kızımın isteği üzerine kızım ve Ebrar Karakurt için yazıyorum. Kazandığımız Voleybol Avrupa şampiyonluğunun içimizde yarattığı coşku, sevinç ve gurur duygularından hepimizin başı dönerken kızım arayıp “babacım bu hafta şampiyonluğumuzu yazar mısın?” diye sordu. Lütfen dikkat edin “kazandığımız” diyorum. Yani bizim zaferimiz. Bu topraklarda yetişen insanların bu topraklarda yaşayan diğer insanlara armağanı. Kızlarımız oynadı biz kazandık.

Hem dünyaya karşı oynadık hem de içimizdeki dangalaklara karşı. Her iki tarafı da yendik. Ama inanın final oynadığımız Sırbistan için salavat zinciri kurmaya çalışan dangalakları, vatan hainlerini yenmenin tadını Dünya şampiyonu olsak duyumsayamazdık. Onlara da çok teşekkür ederiz; onların da canı sağ olsun.

Acaba diyorum yüz yıl önce; tam da bu günlerde Kurtuluş Savaşımızı verirken; bir deri bir kemiğe dönmüş atların üstünde bir deri bir kemik kalmış süvariler önlerine düşmanı katmış İzmir’e doğru akarken, Kuvâ-yi Milliye askerlerinin karşısında düşmanla iş birliği yapan vatan haini dangalakların, bugün Sırbistan kazansın diye salavat zinciri kurmaya çalışan dangalaklarla sosyal, genetik, kültürel bir akrabalığı var mıdır?

Hani başka biri de “Keşke Yunan kazansaydı’’ diye açık açık söylemişti içindeki kötülük kazanında yıllardır kaynattığı kini.

Dangalak sözcüğü sözlüklerde “düşüncesiz, budala, akıl yoksunu, hödük” diye tanımlanıyor. İnanın her sözcüğü doğru ama ben kullanırken birazcık utanç duyuyorum kabalığından dolayı. Aslında daha ağır cümleler geçiyor aklımdan ama onları bura dillendiremiyorum.

Çok özür dileyerek bu güruhu dangalaklar olarak tanımlamaya devam edeceğim. Bu ülkede çocuklara tecavüz edildi kimsenin sesi çıkmadı. Bu ülkede kadınlara tecavüz edildi kimsenin sesi çıkmadı. Bu ülkede üç yaşında çocuklar tecavüze uğradığı için kan kaybından öldü kimsenin sesi çıkmadı. Ne yazık ki birileri kendini mutlu ve “adam” hissetmenin yolunun onlara işaret edilen tarafa havlamak olarak görüyor.

O taraf boş çıksa bile ne tükürdükleri yalamaktan utanıyorlar ne de söylediklerinden. Ne yazık ki bizlerin sınavı da bu alçaklarmış.

Bu yazıyı kızım ve Ebrar Karakurt için yazıyorum ve Ebrar’dan bir ricam var; lütfen bu dangalaklara cevap verme güzel kızım. Sana gönül rahatlığıyla kızım diyorum çünkü kızımdan da birkaç yaş küçüksün. Sen cevap verince onlar kendilerini insan sanıyor. Oysa aynaya her baktıklarında gördükleri pislikten nefret ediyorlar. Lütfen onlara cevap verme. Onlara en büyük ceza onları görmemektir.

Onları görmezden gel. Onlar düşmandır güzel olan her şeye.

Silikler. Hep silik oldular. Sen cevap verirsen belirginleşiyorlar. Sanki isimlerinin altını kalın bir kalemle çiziyorsun. Adam yerine konduklarını sanıyorlar sen cevap verince.

Ayrıca “zirvedeyim sizi duymuyorum” yanıtın da harikaydı. Emin ol kudurmuşlardır öfkeden.

Bu yazı bir şekilde ulaşırsa sana lütfen takım arkadaşlarına ve tüm ekibe selamlarımı ilet. Sevindirdiniz, gururlandırdınız bizleri. Çok teşekkürler emeği geçen herkese.

Bu aşağılık, satılmış, vatan hainleri sahipleri nereyi gösterirse oraya havlarlar ve devam edecekler havlamaya.

Sizler Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bu ülkeyi ulaştırmak istediği yere bizden önce vardınız. Ne mutlu sizlere.

Vatan severlik kızlarımızın zaferinden sonra kadın, erkek hepimizin gözünden düşen bir damla gözyaşıdır.

Umarım bir gün bizim katkımızla da İstiklal Marşımız okunur bir yerlerde.

O gece olduğu gibi gırtlaklarımızı patlatırcasına İstiklal Marşımızı okuruz hep bir ağızdan.

Gurur da diyebilirsiniz o bir damla gözyaşına.