Gurbette çocuk yaşta yatılı okuduğumuz günlerde, ana babadan uzak bayramlar geçirdiğimiz olurdu. Bir türküyü dinleyerek ile gizli gizli hıçkırdığım zamanlar olurdu:
“Bayram gelmiş neyime / Kan damlar yereğime. / Yaralarım sızlıyor / Gülmek benim neyime, anam anam garibem...”
Bu yıl “Kadınlar günü” deprem acılarının kara bulutlar gibi bağrımıza çöktüğü ağır mı ağır acıların altında geçip gitti. Evet “Kadınlar günü neyimize anam anam garibiz”
Şimdi duygu kervanıma mola verip, Dünya kadınlar gününün geçmişine bir göz atayım:
8 Mart 1857’de New York’ta 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamış. Polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can vermiş. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katılmış.
Bu acı olaydan aşağı yukarı 23 yıl sonra 26- 27 Ağustos 1910’da Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirmiş ve kabul edilmiş
1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda, adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlenmiş. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anılmaya başlanmış, BM Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etmiş.
Gelelim ülkemize: Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı ortamlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanıyor.
6 Şubat depreminin şuur altıma yerleşmiş travmasında bir fotoğraf ki gözlerimin önünden gitmek bilmiyor, Enkaz altında bir ana ve yavrusu. Ana yavruyu bağrına basmış. Yanağı yavrunun saçlarında. İkisinin de yüzündeki ölüm beniz atımlığı yıkıntıların tozuyla uyup sağlamış, mumdan bir heykel gibi sonsuz bir dinginlik içindeler.
Ve günlerce televizyonlarda göz yaşları sel, feyad figan içinde saçını başını yolan, yavrularını, eşlerini, analarını, babalarını, akraba ve komşularını arayan kadınlar, kadınlar…
Bir ayı geride bıraktık. Keşke kadınlarımızın yaralarının kabuk bağlamasına, ciğer yangınlarının küllenmesine, sırtlarındaki yaşam mücadelesinin ağırlığı engel olmasaydı.
Çadırda, yemek yapmak, soba yakmak, çocuklara bakmak, onları beslemek, hastalanmaması için çabalamak yine psikolojileri bozulmuş kadının sorumluluğunda. Rol model olmak kadından bekleniyor.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinin son dizileri, benden bütünün bulup okumak sizden:
“ …… Ve sizi o keder güzelleştirdi, o keder
O isyan etmeler tanrıya, o içinizdeki kırıklık
O sabahlara dek ağladığınız geceler
Bütün kadınlığınızla aşkın üstündesiniz artık
O içinizdeki son fırtınalar da gelir geçer
Siz de bir gün dersiniz – sevmek yalanmış meğer.”