2012 yılının eylül ayında Uluslararası Karacaoğlan etkinlikleri için gittiğimiz Tarsus’ta, Fırat Kızıltuğ ağabeyimin varlığıyla huzurlu, güvenli, stressiz ve hoşça günler geçirdim.

Eşi ile gelmişti. Güzelliklerine doyulmaz mesire yerlerine gittik. Osmanlı Parkını ve aslı Tarsus’ta olan, özel olarak yaptırılmış havuzda bulunan Çanakkale Zaferi’nin Nusrat Mayın gemisini gezerken ikimiz de duygulandık. Ashab-ı kehf mağarasına girdik. Karacaoğlan’ın bu mağaraya girerek bir daha görünmediği rivayetinin gerçek olup olmadığı konusunda fikir yürüttük.

Birlikte şiir programına çıkıp şiirler okuduk. Elbette gündüz Nusrat Mayın gemisini gezip duygulanan Fırat Kızıltuğ ağabeyimin akşam bir Çanakkale Şikestesi okumaması mümkün değildi. Öyle yaptı. O şiirini okurken, bazı Tarsus’lu bayanlar ellerindeki Türk bayrağı sallıyorlardı:

“Başımı dayadım siper taşına,

Düşmanı cepheden aldım karşıma,

Allah Allah diyip bastım kurşuna;

Vatan Sevdâsına çektim tetiği,

Anafartalar’a yazdım kütüğü.

Siperden sipere tekmil verildi,

Mülâzim Hakkı Bey öne eğildi,

Karşıki tabyada düşman dağıldı;

Destan sevdâsına süngümü taktım,

Conk Bayırı’ndan sel gibi aktım.

Bayburt’tan gelmişem Akkoyunlu’yam,

Bengiboz pazulu koç boyunluyam,

Üç aylık evliyem, beş kayınlıyam;

Vuruldum, kabrimi derine oyun,

Balamın adını Mustafa koyun.

……..”

Bir vefa insanı olan Fırat Kızıltuğ, Karacaoğlan diyarında Karacaoğlan’ı anmadan geçmezdi. Karacaoğlan’ın bestelenen ve kıt’a sonları “Ben senin derdini çekemem gönül” mısra’ıyla biten şiirine bir nazire yazmıştı. Adını da “Gönülnâme” koymuştu. Bu şiiri ilk defa orada Tarsuslulara okuyor ve hak ettiği alkışı alıyordu:

“………….

Kızıltuğ, âh eder anlamaz meram,

Nasihat kâr etmez, dinlemez ferman,

Böyle serâzâtı ister mi devrân?

Ben senin derdini çekerim gönül.”

Fırat Kızıltuğ ağabey Tarsus’ta Kırgızistan, Kazan, kuzey ve güney Azerbaycan, Kırım, Başkurdistan, Gagavuzya, Bulgaristan, Kerkük, KKTC, Batı Trakya, Romanya, Hakasya, Makedonya gibi Türk dünyasından gelen konuk sanatçılarla arkadaşlık kurmakta hiç zorlanmadı. Onlarla konuştu. Onların şiirlerini ve musikilerini dinledi. Zaten tümüyle duygudaştı. Dönüşünde çeşitli yayın organlarında yazdığı anı yazılarında her birinden söz edecek ve onların şiirlerini yayınlayacaktı.

Fırat ağabey bir yazısında “Ayrılıklar Yamandır” diyordu. Özellikle onun Türk dilli ve Türk soyuna mensup, ama başka ülkelerde yaşayan müstakil veya bağımlı kardeşlerinden ayrılması kolay olmadı.

Ayrılık günü “Karacaoğlan” başlığı altında bir şiir yazmış ve bu şiiri bana ithaf etmek yüceliğini göstermişti: 

Karacaoğlan

-Ahmet Özdemir’e-

Ozan otağ kurdu Çukurova’ya,

Karacaoğlan’ın teli üstüne,

Onbeş yurdun Türk’ü gökçe saraya;

Karacaoğlan’ın dili üstüne.

Kimisi Türkmen’di, kimisi Kırgız,

Gagavuz, Hakasya ve Azerî kız,

Başkurt ilinden de bir âlim yıldız;

Karacaoğlan’ın ili üstüne.

Kafdağı oynadı, döndü yerinden,

Hazar ses vermede daha derinden,

Toroslar’ın yüksek zirvelerinden,

Karacaoğlan’ın seli üstüne.

Kimi Manas okur, kimisi Korkut,

Velidî Togan’dan dem vurur Başkurt,

Ahmed Cavad ile, Tukay da mevcut;

Karacaoğlan’ın eli üstüne.

Eke Vatanımdan ses gelir güm güm!

Kol kola vermişiz, ayırmaz ölüm.

Cennetlere döndü yüzyıllık çölüm,

Karacaoğlan’ın gülü üstüne.

Fırat kalemine, allar takındı;

Üç beyit, dört divan, destan okundu,

Varsak boylarından tele dokundu,

Karacaoğlan’ın külü üstüne.

Fırat Kızıltuğ hakkında söz söylemek ve yazmak çok güç. O kadar çok yönü var ki, birinden söz etseniz, diğer yönleri size darılır. Her şeyin ötesinde ağabey gibi bir ağabeydir. Ona ağabey derken yüreğimin yağlarının eridiğini hissederim. Onun ötesinde, bestekârlığını, yazarlığını viyolonsel ve ud sanatçılığını, eğitimciliğini, araştırmacılığını, arşivciliğini, duygu ve düşünce insanlığını, bilgisini, görgüsünü anısını paylaşmaktaki cömertliğini ve daha birçok meziyetlerini sayıp dökebilirsiniz. Sık göremeseniz de manevi varlığını bilmeniz içinizi ısıtır, güven ve huzuru hissedersiniz.