Bugün sizlere Mehmet Ali Kalkan’ın “Köyümden Gönlümden” adını taşıyan son kitabını tanıtacağım:
Önceki yıllarda üç kitabından söz etmiştim:
1921’ de yayınlanan “Geceye Göz Ekledim” adlı kitabı tanıtırken, işçiliği temiz, ahengi tam, içeriği zengin, sağlam, tutarlı şiirler, olduğunu yazmıştım.
“Gök Aradık Tuğlara” adlı şiir kitabı, 2014’de yayınlanmıştı. Bu kitap hakkında yazdığım yazıda, Mehmet Ali Kalkan’ın dizelerinin ses, anlam ve biçim bütünlüğü içerisinde okuyana ve dinleyene eşsiz bir duygu, hoşluk ve tat verdiğini belirtmiştim.
Üç yıl önce, Mehmet Ali Kalkan’ın “Ufuklar Ardı Bizim” kitabını “Yunus arılığı, duruluğu içinde, herkesin anlayabileceği, az ve özlü, dizelerdeki kültür ummanına bırakılan şamandıralar,” diye tanımlamıştım.
Mehmet Ali Kalkan’ın son kitabı “Köyümden Gönlümden” adıyla yayınlandı. Yazarın sosyal medyada yayımladığı köyü, oradaki yakınları, komşuları ile ilgili her birinden kıssadan hisse çıkarılacak anekdotlarıkitap haline getirilmişti.
Çocukluğumuzda ilk öğrenip, empati yaptığımız şiirlerdin biri, Ahmet Kutsi Tecer’in “Orda bir köy var, uzakta” adlı şiiriydi. Gezmesek de tozmasak da o köy bizim köyümüzdü. Duymasak da, tınmasak da, o ses bizim sesimizdi.
Mehmet Ali Kalkan’ın köyü, bizim köyümüz, yapmacıksız konuşan, bibilerinin, halalarının, emmileri ve dayılarının sesi bizim sesimizdi. O kişilerin hepsi birer irfan sahibiydi.
“Bir arkadaşım anlattı:
‘Henüz ilkokula gidiyoruz. Babam devlet memuru, eve iş getirmiş, çalışıyor. Kardeşim de ders yapıyor. Bir yerde yanlış yapmış silmesi gerek, babamdan silgisini istedi. O dönemde Devlet Malzeme Ofisi'nin verdiği bir tarafı kırmızı, bir tarafı mavi silgiler var. Babam kardeşime şöyle söyledi 'Oğlum bu silgi devletin, ancak devlet işlerinde kullanılır.
Al şu parayı da kendine bir silgi al.
Bu hep aklımın bir yerinde durur.’
Atasözleri binlerce yıllık tecrübeden süzüle gelenler. Ağaç yaşken eğilir, bu olsa gerek.”
Kitapta yer alan ibretli öykücükler, yalın, akıcı, anlaşılır bir dil ile yazılmış, gönül telinin sevgi, hoşgörü sarmalındaki tınılarıdır. İnsanlar, lakapları, şiveleri, yerel deyim ve sözcükleri ile insanlık abidesi kimselerdir. Milletimizin özünde olan, güzel huyları ile donanmıştır. Örnek verelim mi?
“Geliri olmayan bir ablamıza devlet yetkileri altmış beş yaşına girdiğinden dolayı ‘yaşlılık maaşı’ bağlamaya gelmişler, ablamız kabul etmemiş. Yanına gittim: ‘Abla bak hiç gelirin yok, altmış beş yaş maaşını da hak etmişsin, neden almadın?” deyince, ‘Irahmetli buvam beni nöfusa bi yaş böyük yazdırmış, Gocabalının Mısdavagam da öle söledi, alman haram olur, ta bunu hak itmedim,’ dedi.
Bir gazeteci arkadaşla beraber gitmiştik, bunu haber yapalım deyince ‘Öle şe mi olurr, ben doğru olanı yaptım, bu devlet bizim. Eğer bi şe yazasanız, resmimi gorsanız hakkımı helal itmem,’ dedi. …”
Mehmet Ali Kalkan, şiirinde olsun nesrinde olsun, çok yazmak yerine öz yazma yolunu seçti. Türkçe’nin zenginliklerinden yararlandı. Ses, anlam ve biçim bütünlüğünden vazgeçmedi. Çağrışım ve yorumla, güzeli aradı.
İki yıl önceydi. “Folklorumuzda Arpa” konulu bir program metni ve dergi yazısı yazmam geriyordu. Karşıma, Mehmet Ali Kalkan’ın “Köyümden Günlümden” yazısı çıkıverdi. Ne güzel bir rastlantıydı:
“Arpa bizde bir ölçü birimi. Bir arpa boyu yol gideriz mesela. Gez, göz, arpacıktır. Soğanın küçüğüne arpacık soğan denir. Gözümüzde arpacık çıkar. Arpacık şehriyemiz vardır.
Hıdırellez'de otlar her gün bir arpa boyu büyürmüş. Atalarımız sürüleriyle otları takip ederek ovadan yaylalara doğru çıkarlarmış. Bir arpa boyu yol bir günde gidilebilecek mesafe imiş.
Arpalı türkülerimiz de çok...
Evlerinin Önü Arpa, Arpa Derdim Süt İken, Arpa Orağa Geldi, Arpa Buğday Daneler, Arpa Ektim Biçemedim ……”
Köyümden Gönlümden İstanbul’da Ötüken Neşriyat tarafından yayınlandı. 154 sayfada, yetmişe yakın hikayecikten oluşuyor.