Bir yandan vatandaşlara hayat pahalılığı karşısında sabır tavsiye ediliyor, diğer yandan kamu kurumları har vurup harman savuruyor.

Lüks makam otomobilleri, birkaç yerden ballı maaş alanlar artık olağan karşılanır oldu!

Kamu kurum ve kuruluşlarında öylesine gereksiz harcamalar yapılıyor ki, vatandaşların israfa tepki göstermesi gerekirken neredeyse alkışlanıyor.

Çok büyük miktarlar olmazsa bile gereksiz yapılan o kadar çok harcama var ki… Saymakla bitmez.

Örneğin belediyeler…

Yandaş ihaleler bir yana…

Belediye başkanları, bayramlarda, kandillerde kendi adıyla ama belediyenin parasıyla herkese binlerce belki de yüzbinlerce toplu mesaj gönderiyor.

Sadece bayram ve kandiller değil, Kadınlar Gününden tutun da okulların açılmasına kadar aklınıza ne gelirse her fırsatta mesaj atarlar.

Bir de buna tanıtım, reklam ve açılış mesajlarını ekleyin…

Bir yerden numaranızı ele geçirmişlerse o belediye ile hiç ilginiz olmazsa bile mesaj bombardımandan kurtuluşunuz yok.

Sadece mesaj atmakla kalsa yine de iyi…

Her dini ve milli bayramda neredeyse her sokağa ve köşe başına asılan afişle vatandaşların güya bayramı kutlanır.

Sadece bayramlar değil…

Kandillerde, Kadınlar Gününde, Anneler Gününde, okulların eğitime başlamasında kısacası her fırsatta her sokağa ve köşeye afişler asılır…

Bir de reklam ve tanıtım amaçlı asılan afişler var… Şu parkı açtık, düzenledik, bu kadar hizmet yaptık, söz verdik yaptık gibi hiçbir işe yaramayan reklamlar.

Afişlerin hazırlanması bir maliyet, asılması ayrı bir maliyet, günü geçince toplatılması ayrı bir maliyet… Kamu çalışanları, kamu araçlarını kullanarak işini gücünü bırakıp afiş asıyor, afiş topluyor.

Devletin parasıyla, daha doğrusu bizim paramızla belediye başkanları veya kamudaki diğer kişiler bol bol reklamını yapıyor.

Bu tür mesajlara inanıp, bu afişlere kanıp da oy veren veya verecek olan var mı, o da ayrı bir konu…

Kendi paralarıyla kanunlar çerçevesinde istedikleri reklamı yapsınlar, kimse bir şey demez. Ancak milletin parasıyla millete efelik taslamak hukuka da ahlâka da aykırıdır.

Bir yandan çevre ve görüntü kirliliğine sebep oluyor, diğer yandan kamu kaynakları heba ediliyor.

Eğitim öğretim yılı hayırlı olsun” diye her köşeye afiş asmak yerine dar gelirli 15-20 öğrencinin okul ihtiyaçları karşılansa daha güzel olmaz mı?

Afişlerle ve mesajlarla bizim bayramımızı kutlamak yerine, bayramda dar gelirli üç beş ailenin çocuklarına kıyafet alınsa, gıda ihtiyaçları karşılansa çok daha hayırlı olmaz mı?

Bunlar en göze batan israflar…

Belediyelerin düzenlediği ve kimsenin gitmediği, ancak milyarlarca liranın heba edildiği konserler mi dersiniz…

Hiç kimsenin gitmediği ve dinlemediği, sadece yandaşlarına para verebilmek için düzenlenen sempozyumlar mı dersiniz…

Üç beş yandaşı gezdirmek için düzenlenen ve adına güya kültür turu denilen gereksiz şehir turları mı derseniz…

Neredeyse her yıl sökülüp, daha da kötüsü döşenen kaldırım taşları mı derseniz…

İsraf her yerde…

Ne yazık ki, tepki gösteren yok, herkes sadece seyrediyor.

****

Verebilmek mutluluktur

Âlimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı.

Talebe:

- Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin?

Hocası:

- Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim.

Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koydu. Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.

Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp; “Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu sence malumdur. Verdiğin bu nimet için sana sonsuz şükürler olsun” deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı.

Bunu gören hoca ve talebesi de gözyaşlarını tutamadılar…

Sonra hoca, talebesine döndü:

- Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı, şu an daha mutlu değil misin?

Talebesi:

- Evet, hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım. “Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun.”

Hocası dedi ki:

- Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek; vermektir. Yokluğunda kardeşine dua etmek; vermektir. Haksız iken özür dileyebilmek; vermektir. Başkasının ırzına kem gözle bakmamak; vermektir. İnsanların gönüllerine sevinç ekmek; vermektir…

***

TEBESSÜM

Duvar

Temel, evi duvar kâğıdı ile kaplamak istiyordu. Dursun’a sorar:

- Dursun bey, dairelerimiz aynı genişliktedir. Sen evi duvar kâğıdıyla kaplattın? Ben de evi duvar kâğıdı ile kaplayacağım. Ne kadar duvar kâğıdı aldın?

- 17 top aldım.

Temel de 17 top duvar kâğıdı alır, evi kaplatır ama epeyce de kâğıt elinde kalır. Temel, Dursun’a sorar:

- Ben de 17 top aldım ama 7 top kâğıt arttı!

Dursun gayet sakin cevap verir:

- Benim de o kadar artmıştı!

****

GÜNÜN SÖZÜ

Mal sarhoşluğu, içki sarhoşluğundan beterdir.

Hz. Ali (RA)