Sevgili canlar, bugün amacım, bir Anadolu âşığını anlatmak olacak. Bu yazımda anlatıyı bitiremeyip, yarın da devam edeceğimi sanıyorum.
Önce bir coğrafi kültür yöresinden söz edeyim:
Emlek Bölgesi; Kızılırmak havzasında Âşık Veli, Agahî, Kul Sabri, Âşık Veysel, Âşık Hüseyin, Ali İzzet Özkan, Âşık Devranî ve adı yeterince duyulmamış yüzlerce ozanın yetiştiği bir bölge. Kale köyü de Emlek Bölgesinde bulunuyor. Bu bölgede yetişen bir âşığımızı anlatacağım. Önce bir şiirini sunayım:
Gözlerim sevdiğim ağlatma beni
Aşıkı ağlatmak ar değil midir
Aşkın ateşine dağlattın beni
Şu sinemde yanan nar değimlidir
…….
Ela gözlüm kapınızdan eksilmem
Turab oldum her ayağa basılmam
Varıp Mansur gibi asılmam
Zülfün teli bana dar değil midir
Senin muhabbetin cesette candan
Ne mümkün sevdiğim vaz gelmem senden
Güzel dostum niçin kaçarsın benden
Dertli Kemter sana yâr değil midir
Anadolu’nun çeşitli yerinde, İstanbul’da, Konya’da Kısas’ta, Zile’de Kemter mahlasını kullanan birçok şair bulunuyor.
Benim size anlatacağım Kemter, bunların en eskisi. Şarkışla’nın Kale köyünden. 18. Yüzyılda yaşadı.
Asıl adı Hüseyin Ali’ydi. Mahlas olarak “Kemter” adını kullandı. “Âşık Kemter”, “Dertli Kemter” kiminde “Sefil Kemter” dediği de oldu. Diğerleri, Kemterî olarak tapşırmaktaydı.
Hakkında yazılı kaynak çok az. Ancak, kendi şiirleriyle onun için yazılmış şiirlerden ya da hakkında anlatıla gelen halk söylencelerinden bazı bilgilere ulaşabiliyoruz.
Ailesi, Kangal’ın Minarekaya köyünden Kabakçevliğine, sonra Şarkışla’nın Kale köyüne göçmüş. Burada kök salmışlar. Kemter’in Kale köyünde doğduğu söyleniyor.
Şiirleri kaleme alınmamış. Çoğu günümüze ulaşamamış. Bilinen şiirleri kulaktan kulağa aktarılarak bazı cönklerde yer alarak bugüne taşınabilmişler.
Ölüm tarihini kesin biliyoruz. Hicri 1234 yani 1818 yılında Hakka yürümüş. Nerden biliyoruz?
İleride yazmayı arzuladığım İğdecikli Veli’nin ustası olması, Kemter Baba ile ilgili bazı konuların açığa çıkmasını sağladı.
Kemter hakkında birçok bilgiler bulduğumuz Veli’nin ağıtının bir hikâyesi var.
Bir anlatıya göre, Kemter hastaydı. İğdecik köyündeki Veli’ye “Gelsin,” diye haber gönderdi. Veli evinin damı ile ilgileniyordu. Haberi getirene “İşimi bitirince gelirim,” dedi. O gün gidemedi.
Kemter dostunu görmeden ölmekten korkuyordu. Sabırsızlandı. Gelen gider var mı diye yolları gözletti. Hastalığının onu götüreceğini hissediyordu. Kâğıt istedi. Yazdığı pusulayı Veli’ye vermelerini istedi. Yazıyı bitirince bu dünyadan göçtü.
Veli ertesi günü Kale köyüne gelmişti ama geç kalmıştı. “Bana bir şey bıraktı mı,” diye sordu. Ona pusulayı verdiler. Bakınca Veli perişan oldu. Çünkü Kemter Veli’yi her zaman ve her yerde da korumuştu. Hem çok derin dostu hem ustasıydı. Ayin-i cemler de musahip kardeştiler. Derler ki, Veli’ye bıraktığı bir şiirdi:
Nazlı yâre haber saldım almamış
Almazsa gam değil almayı versin
Nazlı yar da bana selam salmamış
Salmazsa gam değil salmayı versin
İstemem kaşları kara ise de
Hasretinden ciğer pare ise de
Merhemi derdime çare ise de
Çalmazsa gam değil çalmayı versin
Mansur gibi darım idi bir zaman
Kisb içinde karım idi biz zaman
Alem bilir yarim idi bir zaman
Şimden geri yârim olmayı versin
Doksana vardı da yüz geçti ise
Aradan aht ile söz geçti ise
Ahiri Kemter’den vazgeçti ise
Bergüzar saldığım elmayı versin
Kemter’in Hakk’a yürüyüşü Veli’yi yaralamıştı. Mezarının başına gitti. Gözünden yaşlar aka aka dudaklarından şu sözler döküldü:
Şu yalan dünyada bir üstat buldum
Beni bırakmadın işime felek
Şakirt olan şaşkın olur dem be dem
Ne okursun bilmem güşüna felek
…….
Sorayım feleğe Kemter’im netti
Yoksa delirdi mi huyu mu tuttu
Balım Sultan tekkesine mi gitti
Baykuşlar kondurdun taşıma felek
……..”
Yarınki yazımda Kemter’in Balım Sultan’a bağlılığını ve bazı deyişlerinin öyküsünü anlatacağım.