Önümüzdeki pazar günü yine seçim var, yeni Cumhurbaşkanı seçilecek. Ülkemizde maalesef seçime ve seçilenlere bakış açısı çok farklı… Partilerin de seçime bakış açısı değişti. Eskiden her partinin bir siyasi çizgisi vardı, bir fikri veya ideolojiyi savunurdu…

Partiler de kendi siyasi ideolojilerini unutmuş gibi davranıyor; dün bir araya gelmek şöyle dursun, oturup konuşmaktan çekinenler, hatta bayramlaşmaktan bile imtina edenler aynı ittifak içinde yer alıyor.

Siyasi çizgi, fikir, ideoloji, memleketin sorunlarına çözüm getirmek gibi temel konular unutuldu… Varsa yoksa seçimi kazanabilmek; adeta seçimi kazanmak için her yol mubah sayılır hale geldi, getirildi.

Asıl büyük sorun partilerden çok halkın olaylara ve siyasilere bakış açısında…

Partiler unutuldu, liderler öne çıkarıldı.

Halkın büyük çoğunluğu sadece lidere bakıyor, liderinin söylediklerini emir telakki ediyor. İyi mi kötü mü, doğru mu yanlış mı, memleket için hayırlı mı şer mi düşünen yok…

Lideri demişse bitmiştir, tartışmasız doğrudur mantığı ne yazık ki toplumun neredeyse tamamında egemen görüş oldu.

İyi veya kötü, doğru ya da yanlış anlayışı lidere göre değişiyor. Lideri sabah yanlış demişse yanlıştır, akşam doğru derse doğrudur. Sabah yanlış dediğine akşam niçin doğru dedi diye sorulmuyor sorgulanmıyor.

Bir kısmı da gönüllü veya paralı asker… Daha açık ifade ile paralı veya gönüllü trol ordusu…

Sadece liderini savunmakla kalmıyor, karşı cepheye de sürekli çamur ve iftira atıyor. Adeta yalan ve iftira üretim merkezi gibi çalışıyorlar.

Bir kısmı ise gündelik fikir değiştiriyor. Örneğin emeklilikte yaşa mı takıldı, kim emekli olmasını sağlarsa ona oy veriyor. Yeter ki emekli olayım ne olursa olsun diyenlerden.

Kira veya kiracı ile ilgili derdi mi var; çözüm getirmeyi vaat edeni tercih ediyor.

Kaçak yabancılar veya ülkemizi işgal eden mültecilerle ilgili sorunu mu var, çözeceğiz diyenin peşinden gidiyor, oy veriyor.

Tamamen günlük çıkara dayalı siyaseti tercih ediyor ve oyunu ona göre kullanıyor.

Makam mevki beklentisi veya ihale alırım, işe girerim umuduyla oy kullananların sayısı da azımsamayacak kadar çok.

Çok acı gerçek şu ki; çıkara dayalı siyaset güdülüyor, sen bana ver, ben de sana oy vereyim…

Bu kafa yapısını değiştirmedikten sonra, çıkar veya lider için değil de memleket için hayırlı neyse onu düşünüp ona göre tercih yapmadıktan sonra…

Daha çok seçim yapılır ama bir arpa boyu yol alamayız.

Önce ahlâk, sonra seçim…

*****

Değişmeyen kader

Sene 1974. Samsun Yaprak Tütün Fabrikasını teftiş ediyorum.

Akşamları zamanım bol. Evrak arasında tozlu bir dosya var. Eski olduğu her halinden belli. Eskilere meraklıyım. Çünkü toplumun yapısı hakkında her şeyi açıklıyor.

Dosyayı aldım. Dikkatlice açtım. 1908 yılına ait. Samsun Tekel Müdürü ile Unkapanı-İstanbul Tekel Genel Müdürü arasındaki yazışmaları içeriyor.

Latin harfleriyle Fransızca yazılmış. Altında Arap harfleriyle Osmanlıca yazıyor.

Yazılar, tarihe ışık tutuyor. Ülkemizin sosyolojik yapısını, tam anlamıyla gözler önüne seriyor.

Samsun Tekel Müdürlüğüne 3 bekçi alınacak. Samsun Müdürü, “Bekçi almak için ne yapması gerektiğini” soruyor. İstanbul’daki Genel Müdür; “Atış talimi yaptır. Kim 12’den vurur ise onu al” diyor.

Samsun’daki Müdür ilan veriyor. 3 kişilik kadroya 150 kişi müracaat ediyor.

Atış imtihanı yapıyor. 150 kişinin tamamı 12’den vuruyor. Müdür, “Herkes 12’den vurdu, şimdi ne yapayım?” diye soruyor.

“Okuma-yazma imtihanı yap” talimatı geliyor.

150 kişiden 6 kişi okuma yazma sınavını geçiyor. 3 kişiyi elemesi lazım. Tekrar soruyor. “Kerrat (Çarpım tablosu) cetvelinden soru sor” talimatı geliyor.

Kerrat cetvelinden sorulan soruları hiç birisi bilemiyor.

Dosyadaki yazılar, 1908 yılındaki Türkiye gerçeğini sergiliyor.

1. Türkler asker millet. Attığını 12’den vuruyor.

2. Tütün tekeli Fransız şirketine verilmiş. Ticareti Fransızlar yapıyor. Türk halkı, tarlada çalışıyor.

3. Tütün kaçakçılığını önlemek için, Fransız şirketi Türk bekçi istihdam ediyor. Bekçi, kaçakçılık yapanları yakalayacak, gerekirse vuracak. Fransız Türkü, Türk’e vurduruyor.

4. Vatandaş işsiz. 3 kişilik kadroya 150 kişi müracaat ediyor. Aradan geçen bir asırdan çok zamana rağmen, Türkiye işsizlik sorununu çözememiş. Halen, bir kişilik kadroya onlarca insan müracaat ediyor.

5. Vatandaş okuma yazma bilmiyor. Ortalama okuma yazma oranı (erkeklerde) yüzde 4 civarında bulunuyor.

6. Türkler, çarpım tablosu bilmiyor. Köylü olduğu için öğrenmeye gerek de görmüyor.

7. Vatandaş ürettiği tütüne sahip çıkamıyor. İstediğine satamıyor. Satarsa kaçakçı durumuna düşüyor.

(Alıntıdır-Şinasi Kara)

*****

TEBESSÜM

Kabadayı

Eski zamanlarda köylünün biri, istenen vergileri hiçbir zaman vermezmiş. Tahsildarı kovalar, muhtarı azarlar. Ama sonunda karakola çekilip temiz bir dayak yedikten sonra vergiyi verirmiş.

Onun bu inatçılığına bir gün karısı dayanamamış:

- Ah be adam! Madem sonunda vereceksin, niye zamanında vermezsin de boş yere dayak yersin?

Adam kızmış:

- Hemen kuzu kuzu ödersek, bizim kabadayılık nerede kalır!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz.

Sadi Şirazi