Yüksek yargı organları arasında bir kavgadır devam ediyor. Aslında kavga demek de yetersiz, kılıçlar çekildi, şiddetli bir savaş başladı.

Kayıkçı kavgası desen değil, yeraltı dünyası kabadayılarının kavgalarından daha tehlikeli ve korkunç…

Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi, Can Atalay için ikinci kez hak ihlâli kararı verdi ve yerel mahkemenin hak ihlâlini ortadan kaldırması gerektiğine hükmetti.

Yerel mahkeme topu yine Yargıtay’a attı. Yargıtay yine Anayasa Mahkemesini hukuksuzlukla suçladı ve karara uymayacağını açıkladı.

Topa Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca da girdi. Yargıtay Başkanı, AYM ile aralarındaki görüş ayrılıklarının Can Atalay dosyasıyla ortaya çıkmadığını söyledi, “Anayasa Mahkemesiyle bu sadece son olayla ilgili olarak ortaya çıkmış bir problem değil. Derin ayrılıklarımız var” dedi.

Anayasa çok açık, kanunlar çok açık… Sıradan vatandaş anlıyor, yorumluyor da yüksek yargı organındaki hâkimler neyi anlamıyor veya yorumlayamıyor?

Kimse birbirini kandırmasın, derin ayrılık denilen şey yetki kavgasıdır!

Diğer bir deyişle güç ve iktidar kavgasıdır, kral benim demenin diğer adıdır!

Herkesin çok iyi bildiği ve bugüne kadar uygulanan bir kural var.

Mahkeme karar veriyor, istinafa yani Bölge Adliye veya Bölge İdare Mahkemesine başvuruluyor. İstinaf kararı kesin değilse Yargıtay’a veya Danıştay’a temyiz yolu ile başvuruluyor.

İstinafın kesin kararını veya temyiz sonrası verilen kararı beğenmeyen Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapıyor.

Karar veren son yargı organının Anayasa Mahkemesi olduğunu bilmek veya söylemek için hukuk bilgisine bile gerek yok.

Hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisine sorsanız böyle olduğunu bilir; aksini söyleyeni hukukçu olmaz diye zaten okuldan atarlar…

Bu husus bu kadar açık olmasına rağmen yüksek yargı organları arasında hâlâ daha yetki tartışması yaşanıyorsa çok açık anlaşılıyor ki birilerinin başka bir hesabı var.

Bu kavganın sonu korkarım ki ülkeyi çok tehlikeli bir yola götürür…

Önüne gelen ve gücü yeten herkes ben Anayasa Mahkemesinin kararını tanımam derse bunun sonu nereye varır?

Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi sadece bireysel başvuru konusunda karar vermiyor.

Kanunların Anayasaya uygun olup olmadığını denetleyen de Anayasa Mahkemesi… Yüce divan olarak karar verecek olan da Anayasa Mahkemesi…

Düşünün Anayasa Mahkemesi bir kanun maddesini Anayasaya aykırı buldu ve iptaline karar verdi. Siyasi iktidar veya Meclis “Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyorum” derse ne yapacağız?

Ya da Yargıtay, “Anayasa Mahkemesinin iptal kararını tanımıyorum, iptal ettiği kanun hükmüne göre karar vermeye devam edeceğim” derse…

Diğer taraftan yine gücü yeten başka birileri “Ben de Yargıtay’ın kararlarını tanımıyorum” derse ne olacak?

Vatandaşları sizin mahalle bizim mahalle diye ayırdıkları gibi mahkemeleri de senin mahkemen benim mahkemem diye mi ayıracağız?

Bu hukuksuzluğun ve kargaşanın önüne kim geçecek?

***

Nasıl bilim insanı olabilirsin?

Ben Amerika’da doktora programına ilk gittim ve çalışıyorum. Zannederim iki ay falan sonra… Bizim syllabus dedikleri, haftaya göre hangi konular işlenecek, sınav ne zaman yapılacak falan yazdıkları bir kâğıt var.

O gün geldi, hoca sınav sorularıyla geldi. Sınıfta zannederim 12 kişi falandık. “Evet, daha önce de söylediğimiz gibi bugün sınav var. Ben şimdi kâğıtları dağıtacağım. Bir okuyun lütfen” dedi.

“Bir 10 dakika, 15 dakika burada kalacağım. Eğer sormak istediğiniz şeyler varsa açıklığa kavuşmamış, bana sorun onları anlatayım. Koridorda 247 numaralı odadayım. Bırakırsınız bitirdikten sonra” dedi.

Hakikaten bazı insanlar el kaldırdı, sordular. Ondan sonra adam çekti gitti.

“Ulan numara mı yapıyor?” diyorum yani. “Ne var, burada bir şey mi var?” falan şeklinde. Herkes gayet normal çalıştı. “Allah Allah.” Kitabını çıkar, bak, birisine bir şey sor, konuş falan şeklinde; hiç öyle bir şey olmadı.

Neyse akşam kaldığım yurda gittim. Orada Rauf adında bir arkadaşım vardı. “Rauf inanıyor musun bugün ne oldu?” dedim. Önemli bir şey söyleyeceğim sandı. “Ne oldu?” dedi böyle. Bir şey bekliyor.

Dedim “Profesör? -adını tam hatırlamıyorum şimdi- geldi. Böyle böyle, sınav kâğıtlarını verdi ve adam çekti gitti. Rauf böyle dinledi, sonra bana baktı, “Gitmese miydi Doğan?” dedi. O da benim hayret etmeme hayret etti. Böyle bakakaldım. “Ama” dedim “Yani sınav durumu?” Baktı, “Doğaaan” dedi. “Utanmalısın kendinden” dedi. “Sen bir doktora öğrencisisin. Yani orada kalmalı mıydı? Nasıl bir bilim insanı olabilirsin sen ki?” dedi.

Vaaaaay! Düşünekaldım. Nasıl bir bilim insanı olabilirsin?

(Doğan Cüceloğlu),***

TEBESSÜM

Pişman

Rüşvet almaktan yargılanan Temel, mahkemede savunmasını yapar:

- Rüşvet aldığıma pişmanım hâkim bey.

- Neden?

- Pişman olunca cezada indirim sebebi olduğunu duydum da…

***

 GÜNÜN SÖZÜ

Hayatın sermayesi güvendir.

Doğan Cüceloğlu