Son günlerde yabancıların aldığı devasa tarım arazileri konuşuluyor. Tartışılan konu yabancı ülke vatandaşlarına satılan bu arazilerin önümüzdeki günlerde bizlere sorun çıkarması. Okuduğum yazı ve konuştuğum insanların düşüncesi bu durumun gelecekte başımıza bela olacağı.
Doğrusunu söylemek gerekirse ben de aynı düşüncedeyim.
Bu satışların en büyük nedeni sosyal ve ekonomik zorluklar. Kıt kanaat geçinen insanlar sosyal çevrelerini de değiştirerek “köylü” sıfatından kurtulmak istiyorlar.
Tarım arazilerimiz stratejik açıdan en önemli değerlerimizdendir. En kısa sürede gıda açısından kendi kendine yeten bir ülkeye dönüşmeliyiz.
Karşımızdaki en önemli sorun zihinsel olarak hazırlanmamış insanlar olması. Soyut düşünme yeteneği kazandırılmamış ve özellikle eğitimsiz bırakılmış büyük bir kitle var ülkemizde. Ne yazık ki ilerlemek adına hiçbir önermede bulunamıyor bu kitle içinde yer alanlar. İnsanlar atalarından öğrendiği biçimde tarım yapmaya devam ediyorlar. İlerlemek için bilgileri, kültürleri, zihin yapıları ve en önemlisi ekonomik durumları yok.
Ekonomik sorunlar aşılabilse belki de çok faydası olacak. En azından kaygısından kurtulan bireyler az olsa da araştırmaya başlayacak, yeni yöntem ve bilgilerin peşine düşebilecek.
Bu durumda olmamızın nedeni yetersiz yöneticilerin, yetersiz ve kendi çıkarından başka düşüncesi olmayan politikacıların bu ülkeyi örümcek ağı gibi sarması. Özellikle eğitimsiz bırakılmış, kültürel olarak gelişmemiş insanlarla ne kadar yol alınabilir ki?
Herhangi bir sektörde para kazanmanın ilk şartı yeterli sermaye ve donanımla işe başlamak. On binlerce dönüm tarım arazisi alan yabancılar ve yabancı şirketler devasa sermaye yapılarıyla bu topraklardan çok büyük paralar kazanacaklar. Birleşemeyen, güç birliği yapamayan ve zamanın bir yerinde toprağını satmak zorunda kalacak köylüler gün gelecek sattıkları topraklar üzerinde kurulan tarım işletmelerinde işçi ya da bekçi olacaklar.
Sadece topraklarını satanlar değil toprağını satmamak için direnen köylüler de küçük tarlalarında üretim verimliliğini sağlayamayacak ve sonunda pes ederek topraklarını satmak zorunda kalacaklar.
1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında ciddi bir gıda sıkıntısı yaşanmış. Çanakkale Savaşı sırasında askerlerin yemek listesi, ağaç kabuğu yediklerini anlatan savaş gazileri sanırım bu durumu çok iyi açıklar. Bu kıtlığın sebebi tarım sektörünü ele geçiren yabancı firmalardır. Önemli olan bir daha bu duruma düşmemek için şimdiden çalışmaya başlamaktır.
Tarım; stratejik önemi en yüksek sektörlerdendir ve asla yabancılara teslim edilmemelidir.
Türkiye’nin ilk demir yolu hattı Aydın İzmir arasına İngilizler tarafından yapılmıştır. Hiç kimse kara kaşımız kara gözümüz için yapmaz bunu. Bu demiryolu hattı Aydın’ın bereketli topraklarının ürünlerini İzmir Limanına oradan da Avrupa’ya taşımak için yapılmıştır. Sanırım bu örnek konunun önemini açıklıyor.
Köylüler perişan durumda. Hasat edilen buğdayları alan yok. Mazot zamları insanları kara kara düşündürüyor. Hayvancılıkta kullanılan besi yemleri ateş pahası oldu. İnsanlar arayış içinde. Kimse mutlu değil. Herkeste bırakıp kaçma isteği var. Fırsatını bulan evini barkını traktörünü bırakıp gidecek.
Devlet iyi niyetle çiftçileri sürekli desteklemeye çalışıyor. Oysa yapısal değişiklikler yapmayan destekleme ve dağıtılan paralar ne yazık ki asla çözüm üretmiyor. Tarım alanında devlet bir devrim yapmazsa kıtlık ve açlıkla karşı karşıya kalacağız.
On dönüm tarlada üretilen tarımsal ürün on bin dönümde üretilen aynı üründen çok ama çok pahalı olacaktır. Üretim verimliliği artırılmadan ne yazık ki kurtuluş yok.
Milli bir tarım politikası olmadan, uzun vadeli planlama yapılmadan ne yazık ki çözüm bulamayacağız.
En önemli mücadele insanların karnının doymasıdır.
Aç kalırsak teslim oluruz.