İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla arkadaşlarıyla birlikte Paris'ten bisikletle kaçan Tarancı, günlerce süren yolculuğun ardından Lyon üzerinden İsviçre'ye, oradan da trenle Türkiye'ye ulaştı.

Tarancı, 1941-1943'te Balıkesir'in Burhaniye ilçesinde yaptığı vatani görevi sırasında Türk şiirinin önemli örneklerinden biri olan "Haydi Abbas" şiirini yazmıştı: “

Haydi Abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte oldu akşam.

Kur bakalım çilingir soframızı;

Dinsin artık bu kalb ağrısı.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun.

Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana.

Katıp tozu dumana,

Var git,

Böyle ferman etti Cahit,

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Askerliğinin ardından İstanbul'a yerleşti. Anadolu Ajansı'nda ve Çalışma Bakanlığı'nda görev yaptı. Türk şiirinin klasikleri arasına giren "Otuz Beş Yaş" şiiriyle 1946'da Cumhuriyet Halk Partisi'nin düzenlediği şiir yarışmasında birinci oldu. 1951'de Cavidan Tınaz ile evlendi.

Cahit Sıtkı, daha sonra sağ tarafından felç geçirerek konuşma yetisini kaybetti, İstanbul ve Ankara'da çeşitli hastanelerde tedavi gördü.

Yaklaşık bir yıl kadar da Diyarbakır'daki baba evinde bakılan, tedavi için devlet tarafından 1956'da Avrupa'ya götürülen Cahit Sıtkı, zatülcenp olarak bilinen akciğer zarı iltihaplanması hastalığına yakalanarak 13 Ekim 1956'da Viyana'da vefat etti.

Hasılı 1910’da doğan Cahit Sıtkı 1956’da ölmüş ve ömrü 46 yıldı.  Ölüm temasını sık işleyen ve ölümden korkan bir şairdi. Yetmiş yaşına kadar yaşayabileceğini hayal edemezdi ki “Yaş 35 yolun yarısı” desin.

Noksan bilgilerimle türlü çeşitli fikirler yürütüyor, hiçbiri mantık, onayımdan geçip ayakların üzerine sağlam basmıyordu. Kafamda bir ışık çakar gibi oldu. 1946 yılında bu şiirle CHP Şiir ödülünü kazandığında 36 yaşındaydı. Şiiri 35 yaşındayken yazmış olabilirdi. Ama kaç yıl daha yaşayacağını bilemezdi ve 56 yıl ömrü olan Date’nin adını niçin kullanmıştı.

Bütün soruların mantıklı cevabını vereceğim. Ama önce sizi soluklandırmak için sözünü ettiğim şiirle baş başa bırakayım:

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz;

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

 

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim:

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

 

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

 

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç fark ettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

 

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

 

N'eylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak.

Taht misali o musalla taşında.

 Sizi daha fazla yormadan konuyu tekrar Dante’ye getireyim.

Dante, İtalyan edebiyatının en meşhur epik şiiri ve dünya edebiyatının önemli bir başyapıtı olan İlahi Komedya'da, Cehennem'in ilk dizesine: "nel mezzo del cammin di nostra vita / mi ritrovai per una selva oscura," yani "hayat yolculuğumuzun ortasında, kendimi karanlık bir ormanda buldum." diye yazarak başladığında 35 yaşındaydı.

Cahit Sıtkı da bu şiiri yazdığı zaman da 35 yaşındaydı.