Ağustos’un son haftasındayız.  Ağustos, Türk Ulusunun, fetihler ve zaferler ayı.

16 Ağustos 1064’de Kars’ı fetheden Alparslan, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt zaferi ile Anadolu’nun kapılarını ulusumuza açmış ve büyük yürüyüş başlamıştı.

Türk Ulusu, Malazgirt Zaferi'nden buyana Anadolu topraklarında 952 yıldır dalgalandırdığı al bayrağı hiçbir engel tanımadan geleceğe taşıdı. Zaman şeridinde onlarcasını sayabiliriz.

10 Ağustos1543 Estergon ‘un fethi.

Estergon kalesinin fethi denilince, bir serhat türküsünü hatırladım.  Yukarıda andığımız zaferlerin anısı, halk şiirimizde ve müziğimizde koçaklamalar aracılığı ile, kaybettiğimiz yerler de ağıtlamalarla yaşamış, günümüze gelmiş.  Bunlardan birisi de Estergon Kalesi:

Estergon kalesi su başı durak,

Kemirir içimi bir sinsi firak

Gönül yâr peşinde, yâr ondan ırak;

Akma Tuna akma, ben bir dertliyim

Yâr peşinde  koşar kara bahtlıyım.

 

Estergon kalesi su başı kaya,

Kemirir gönlümü aşk denen belâ,

Çektiğimi hoş gör,  gel etme cefa;

Akma Tuna akma, ben bir dertliyim

Yâr peşinde  koşar kara bahtlıyım.

 ………….”

Ağustos zaferlerinin listesi  uzar gider ve son satıra geliriz. Buraya 30 Ağustos 1922 tarihini ve karşısına Büyük Zafer’i yazmamız gerekir.

26 Ağustos 1922'de başlayıp 30 Ağustos 1922'de sonuçlanan Büyük Taarruz ve Dumlupınar Meydan Savaşı, Malazgirt kadar önemli ve değerli bir zaferdir... Bu zafer, Kurtuluş savaşlarımızın tacıydı. Ülkemizi işgal edip paylaşmaya girişen Batılı istilâcılara karşı kazanılmış ve onları denize dökmemizi sağlamıştı.

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi Anadolu’nun kapılarını açtı. 30 Ağustos Zaferi ile Anadolu'yu yeniden fethettiğimizi, Anadolu’ya Türk mührünün ebediyen vurulduğunu söyleyebiliriz. Çünkü 30 Ağustos, yurdu baştan başa istilâ ve işgal edilmiş, silâhları elinden alınarak savunmasız bırakılmış, genç kuşakları bitip tükenmeyen savaşlarda mum gibi erimiş, yoksul ve yoksun düşmüş bir ulusun yeniden silkinişinin destanıydı. Bu destanın aşamaları, şairlerimizin dizelerinde kare görüntü buldu.

O günlerin hikâyesinin bir bölümünü de Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye’sinin 8 inci Bap’ında okuyabilirsiniz.

30 Ağustos 1922 akşamı, Adatepe ve çevresi düşmandan temizlenmiş, Afyon-İzmir ekseni üzerinde Kapıdağı yöresinde Yunan tümenleri düzensiz bir şekilde geri çekilmekteydi. Uşak yönüne çekilen düşmanın yeniden toparlanmasına meydan verilmemesi, Eskişehir’e çekilen düşmanın yakalanıp mağlup edilmesi gerekiyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Başkomutan Mustafa Kemal tarihi emrini verdi:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları,

Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesinde zulmedici ve gururlu bir ordunun asıl unsurlarını inanılamayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.  Büyük ve soylu milletimizin fedakarlıklarına yaraşır olduğunuzu gösteriyorsunuz. Sahibimiz olan Büyük Türk Milleti, geleceğine güven duymakta haklıdır. Muharebe meydanındaki beceriklilik ve fedakarlıklarınızı yakından görüyor ve takip ediyorum.

Milletimizin hakkınızda verdiği değere aracılık etmek görevini, arkasını bırakmayarak devamlı yapacağız.

Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

Gazi Mustafa Kemal, ilk hedefi göstermişti.

Yusuf Ziya Ortaç da bu hedefe nasıl ulaştığımızı anlatıyor:

“26 Ağustos gece sabaha karşı,

Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.

Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,

Alt üst oldu siperler, eridi demir ağlar.

 “.......

Şüphesiz, bu vatanın her karış toprağı şehit kanları ile sulandı.

Ağustos zaferleri, iki yazımızda anlattıklarımızla sınırlı değil. Sonuç olarak diyebiliriz ki; başta bu zaferleri bizlere kazandıran   komutanlar olmak üzere, zaferlerimizin bütün şehit ve gazilerini, zaferlerin yıldönümünde, saygı, sevgi, minnet ve şükran duyguları ile anıyoruz.

Sevgili dostlarım, yarınki yazımda “bu kutsi gecenin hürmeti”nden söz edeceğiz.