Yıllar önce İstanbul’da bir ilçenin belediye başkan adayıydı. Uçuk vaatlerini ardı ardına sıralıyordu. Bir ara gaza gelmiş olacak ki, “Belediye başkanı seçilirsem, makam odasının kapısını kaldıracağım. Kapım herkese açık olacak” dedi.

Belediye başkanı seçildi. Makam odasının kapısını kaldırdı mı derseniz…

Kaldırmadı ama kapıları artırdı… Biri X-Ray cihazı olmak üzere tam 5 kapıdan geçtikten sonra makam odasına girilebiliyordu.

Bu seçimlerde “Makam odasının kapısını kaldıracağım” diye bir vaatte bulunan olur mu bilemem ama görünen şu ki, adayların büyük çoğunluğu kerameti kendinde görüyor.

Yıllardır belediye başkanlığı yapmış, aday gösterilmediğini öğrendiği an partisinden istifa ediyor. İstifa etmekle kalmıyor, hemen kendisini aday gösterecek parti arayışına giriyor, kapağı atabilirse rakip partiden aday oluyor. Onu başaramazsa gözüne kestirdiği herhangi bir partiyle adaylık pazarlığı yapıyor. Parti bulamazsa bağımsız aday oluyor.

Daha da garip olanı ise kendi partisi tarafından aday gösterilmeyen biri, rakip partide bulunmaz cevher gibi el üstünde tutuluyor.

Kendi partisi aday yapmadığına göre ya başarısızdır ya da kirli işlere bulaşmış demektir. Hadi kendi partinizden aday yaptınız, kazandığını varsayalım. Diğer partide başarısız olan başkan, sizin partiye gelince her şey değişecek mi?

Parti keramet sahibi mi ki, bir anda belediye başkanını bile hizaya sokacak? Ya da partinize girenler günahtan temizlenmiş mi oluyor!

En garip olanı ise yıllardır eleştiriyorsunuz, demediğinizi bırakmıyorsunuz, sonra da partinize alıp aday yapıyorsunuz… Hangi akla hizmettir.

Vatandaş olarak şunu sormak en doğal hakkımız; başka partide aday olduğunda oy vermediğim birine sizin partiye geçince niçin oy vereyim?

Bir siyasi partinin en büyük amacı iktidara gelmektir. İktidara gelince de fikirlerine inanan ve uygulayacak olan kadrolarıyla kendi programı ve ilkeleri ile icraat yapmaktır.

Diğer partiden aday gösterilmediği için kapınızı çalan ve aday gösterdiğiniz biri sizin partinin fikrini ve icraatlarını ne kadar benimser?

Belediye başkanı seçildikten sonra sizin partide kalır mı?

Önemli olan seçimi kazanmak sonrası çok da umurumuzda değil diyorsanız ki, görünen o, herkesi aday gösterebilirsiniz…

Siyaseti ve belediye başkanlığını artık meslek haline getirme hastalığımızdan kurtulmalıyız.

İki üç dönem milletvekilliği veya belediye başkanlığı yapmış, hâlâ seçilmek için her yolu deniyor.

10-15 senede başaramadığını kaç yılda başaracaksın?

Özellikle belediye başkanlığında iki dönem sınırlaması muhakkak getirilmeli…

Kanunen yasak olmazsa da partiler, bir kişiye en fazla iki dönem belediye başkanlığı yaptırmalı…

Bu sayede siyasette yeni yüzler görme imkânımız olur, kirli pazarlıkların da önüne geçilir…

***

Karıncayı incitmemek

Huzurevinin müdürü, emekliliğini beklediği son günlerinde, en kıdemli çalışanını yanına çağırır ve merakla sorar:

“Payidar abi. Bundan otuz sene önce işçi alımı konusunda çok sıkıntılar çektiğimiz zamanları hatırlarsın. Aldığımız işçilerden, huzurevindeki yaşlı insanlara kötü davrananlar oluyordu. Neredeyse günaşırı işçi değiştirmek zorunda kalıyorduk. Bıkıp usanmıştım yanlış işçi seçimlerinden. Bir ara sana bıraktım. Görevi sen üstlendin. Sen hangi işçiyi aldıysan, o günden bugüne tek bir sıkıntı çekmedik. Yaşlılarımıza da çok iyi davrandılar. Merak ettiğim şu; sen neleri göz önünde bulundurarak onları işe aldın? Nasıl bu kadar isabetli kararlar verebildin? Nasıl bir tecrübedir bu?”

Payidar efendi, müdürün sorularından sonra odanın camına sabitler bakışlarını. Huzurevinin avlu kapısından, binaya kadar olan patika yola derin derin bakar. Sonra eliyle o patika yolu göstererek anlatır:

“Evet müdürüm, çok iyi hatırlıyorum o günleri. İşçi için gazeteye ilan verdiğimizde, iyi ve buradaki yaşlı insanlara asla zarar vermeyecek incelikte gönlü güzel insanlar bulmayı umuyorduk. Bu görevi bana verdiğinizde, bu patika yolun sonunda binanın kapısında bekledim başvuru yapan her işçiyi. Bilirsiniz patika yol baştan sona karınca yuvalarıyla doludur. Binlerce karınca patika yola serilmiş gibidir. Başvuru için gelenlerden kimisi yuvaları ve karıncaları göz göre göre ezerek geçerdi. Kimisinin ise karıncaları ezmemek için yolun kenarındaki taşlara basa basa yürüdüğünü gördüm. O an dedim ki kendi kendime; yürüdüğü yolda karıncayı ezmemeye bile özen gösteren insan, yaşlı insanları hiç incitir mi? Yani tecrübeyle alakası yok müdürüm. Çok şükür vicdanlı merhametli insanları görerek çok doğru tercih yapmışım.”

(Alıntıdır)

  ***

TEBESSÜM

Trafik

Öğretmen sınıfta öğrencilerine trafik kurallarına dikkat etmelerini öğütlüyordu:

- Örneğin ben trafik kurallarına uymazsam, bir arabanın altında kalırım. Sonra ne olur biliyor musunuz?

Temel cevap verir:

- Dersler boş geçer öğretmenim! 

***

GÜNÜN SÖZÜ

Vicdan pusula gibidir. Ona uyarsan doğru yolu bulursun.

La Edri