Ebed Mahir Yalnız’ı 1980’li yılların sonuna doğru tanıdım. Mehmet Zeki Akdağ ağabeyle birlikte çalıştığımız gazeteye gelmişti. Üçümüz gelmişten, geçmişten sohbet ettik. Ondan bir şiirinin hikayesi olarak bilgiler aldım. Daha önce tanımadığıma üzüldüğüm kişilerden biri olarak vedalaştık. Daha sonra birbirimizi görmek imkânımız olmadı.
Ebed Mahir, 1908 yılında İstanbul’da Galata kadısı Tahir Molla’nın oğlu olarak doğdu. Konya Öğretmen Okulu’ndan sonra Viyana ve Almanya’da eğitim gördü. Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Almanca öğretmenliği yaptı.
"Bu Gece Rüyalarım" adlı şiir kitabı 1957 yılında, "Aynalar" adlı şiir kitabı ise 1986 yılında yayınlandı Şiir kitaplarının dışında kendi çevirdiği şiirlerden oluşan ve türünde ilk olan Alman Şiir Antolojisini hazırladı. 3 Ekim 2000’de aramızdan ayrıldı.
Ebed Mahir Yalnız’ın dedesi. Kafkasya’dan göç ettiği sırada tesadüfen Rize’nin Fındıklı ilçesine bağlı Hara köyüne yerleşti. Köyde yalnız yaşarken kendini köylülere sevdirdi. Köylü “Yalnız” diye lakap taktıkları bu Kafkasyalı adamı el birliğiyle evlendirdi.
O dedenin torunu Ebet Mahir yalınız da otuz altı yaşına kadar yalınız yaşadı. 1931 yılında Viyana’dan vatana döndü. Bir gün, nasıl olduysa, içinde baba yurdu Karadeniz'i görmek özlemi uyandı. Kara yolu, deniz yolu derken; Rize'nin Fındıklı ilçesi, Hara köyünde buluverdi kendimi.
Evden eve çağrılıyor, konuk ediliyordu. Israrlara dayanamıyordu. Yine ısrarlı bir daveti geri çeviremedi. Sofranın kurulduğu odaya geçtiler. Evin hanımı buyur ediyordu.
Mahir:
- Size çok zahmet verdik yenge hanım. Evin hanımı konuk olmasından hoşnutluğunu ifade etti ve “ Nakiye ile birlikte yaptık yemekleri .. Dolmaları o sarıverdi .. Buyurun, buyurun, şöyle oturun ,” dedi. Oturdular, biraz sonra genç bir kız “Hoş geldiniz efendim .. “ diyordu.
Mahir kekeledi: “Hoş bulduk .. “ Genç kız evin hanımına: “: Abla?” dedi. “ Lütfen sen de otur. Sofra hizmetini ben yaparım .. “ Hanım, “ Peki Nakiye'ciğim ...” diye karşılık verdi. Nakiye sordu:
“Tabağınızı uzatır mısınız? Biraz çorba içersiniz herhalde, değil mi Mahir Bey?” Mahir dondu kaldı. Nakiye tekrarladı:
“ Ne oldu size? Niye öyle şaşkın şaşkın bakıyorsunuz? Tabağınızı uzatsanıza ...”
Gerisini Ebed Mahir Yalnız’dan dinleyelim:
“Evet, şaşkın şaşkın bakıyordum. Adeta dilim tutulmuştu. Bugün gibi hatırlıyorum. Sebep Nakiye idi.. Bulutlar arasında yeni doğan bir güneşi andırıyordu. Görür görmez tutulmuştum ona...
Ertesi günü otobüse binip Hara köyünden ayrılacaktım ama ne mümkün. Beş on gün içinde evlendik ve geri döndük, iki Yalnız ..
Ebed Mahir bir Yalnız olarak gittiği baba yurdu Hara köyünden iki yalnız olarak dönüyordu.
Yıllar yılları kovaladı ve iki kızı oldu. Lale ve Piyale koydular adlarını. Çocuklar büyüdüler, yürüdüler. Eve geldiğinde kucağına koşuyorlardı. Ve birbirlerini kıskanıp tıpkı Güney Amerika ülkeleri gibi birbirlerine saldırıyorlardı... Nakiye mennundu. Galiba mutluluk, bu dört Yalnız'daydı.
DÖRT YALNIZ
Yıllar yılı soyadımla memnun yaşadık,
Yıldız aldık, mehtap sattık.
Baş başa verip Viyana'lara gittik,
Sarışın güneşler kolumuzda,
Viyana gecelerinde yittik
Yalnız...
.
Gün oldu kime tutulduğumuzu bilmeden,
Rakamları şaşırıncaya dek içtik,
Dışarda portakal ağacı gibi bir gece,
Üç yüz altmış derecelik sarhoş
Yollara düştük.
Yalnız ....
Bir Karadeniz yolculuğunda gönül verdik..
Sizin anlayacağınız dostlar!
Mahir Yalnız'ı everdik.
Geri döndük iki Yalnız...
Yıllar geçti aradan.
Bölüşülmez bölge oldu şimdi kucağım.
Bir dizimde kızım Lale, öbüründe Piyale,
Güney Amerika ulusları gibi birbirine saldırır.
Eşim memnun orta yerde.
Saadet denilen ne ki?
Bir evde tam dört yalnız...