Birkaç gün önce yaşanan bir olay Türkiye’nin nasıl dışa bağımlı hale getirildiğini çok net gösterdi.

Hatırlarsınız, çok değil birkaç ay önce savaşta olan Rusya ve Ukrayna’dan buğday alabilmek için tahıl koridoru açılmış ve bunu da büyük bir başarı olarak duyurmuşlardı.

Döviz ödenerek tahıl alınıyor, çiftçinin elindeki buğdaya dönüp bakan yok.

Konya Türkiye’nin buğday ambarı olarak bilinir.

Konya’nın Doğanhisar ilçesinde çiftçi Harun Su, bitki ıslahı yöntemiyle geliştirilen buğdayı ekti. Boyu 180 santimetreye ulaşan buğday yetiştirdi ve yaptığı başarılı çalışma birkaç zaman önce haberlere de konu oldu.

Gel gör ki, çiftçi Harun Su, ektiği buğdayı Toprak Mahsulleri Ofisine (TMO) satamadı. Bütün uğraşları sonuç vermeyince buğdayı kamyonla AK Parti Doğanhisar İlçe Başkanlığı binası önüne döktü.

Aynı zamanda Ak Partili olduğunu söyleyen çiftçi, “Dünden beri söylüyorum, şu an burada milletvekili olmasına rağmen, bir AK Partili olarak söylüyorum sıkıntı tavanda. Sayın Cumhurbaşkanımızın bundan haberi yok. Çiftçinin perişan olduğundan, ofisin şu an alım yapmadığından, yer olmadığından haberi yok” dedi.

Ülkemizin buğdaya ihtiyacı var mı, var…

Buğday ithal ediyor muyuz, maalesef ediyoruz.

Peki bütün bunlar ortada iken yer yok diye veya şu bu sebeple çiftçinin elindeki buğdayı almamak hangi aklın işidir?

Çiftçiye mazot desteği verilmiyor, elektrik, gübre desteği de verilmiyor. Çiftçi kendi başının çaresine bakıyor, buna rağmen ektiği ürünü satamıyor. Satabilmesi için hiçbir kolaylık sağlanmıyor…

Ülkemizin temel sorunu plansızlık ve programsızlık… Yetkili makamlarda bulunan kişiler, ne yazık ki yeterli liyakate sahip olmadıkları için çiftçi de perişan oluyor, vatandaşın da canı yanıyor.

Dışa bağımlılık artıyor, boşu boşuna döviz ödeniyor. Normalde Türkiye’de planlı ve programlı bir üretim yapılsa, çiftçiye yeterli destek sağlansa tarım ürünlerinin büyük çoğunluğu kendi toprağımızda yetişir, ihtiyaçlarımızın en az yüzde 90’ı karşılanır.

Türkiye’de planlı programlı ve bilinçli bir tarım yapılmıyor. Ne yazık ki, çoğu zaman çiftçiye gübre satılırken bile birilerini zengin etme yoluna gidiliyor. Ziraat odaları, hangi toprak ve hangi tarım ürünü için ne tür ve cins gübre gerektiği konusunda yeterli çalışma yapmıyor.

Çiftçi ya kafasına göre gübre alıyor veya bulabildiği gübreyi işe yarayıp yaramadığına bakmadan almak zorunda kalıyor.

Tohum ise en büyük sıkıntı. Tohumda dışa bağımlılık zorunlu hale getirildi. Çiftçi kendi tohumunu bile yapamıyor, yapmasına izin verilmiyor.

Sonuçta bulduğu tohumla ekiyor, toprak analizi yapılmadığı için bedelini çiftçi ödüyor.

Plansızlık ve programsızlık sebebiyle, Konya ovası kadar bile olmayan Hollanda’dan tarım ürünü ithal eder hale geldik.

****

Çürük meyve

Ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin, 1946 yılında Paris’e gider. Manavdan armut alacakları zaman arkadaşı, armutların iyilerini almak için kendisi seçmek ister. Fakat manav müsaade etmez.

Manav, kibarca der ki; “Beyim ben yıllardır bu işi yapıyorum, bırakın ben seçerim.”

Arkadaşı “Bozuk ve çürük olmasın” karşılığını verir. Manav, “Beyim neden bozuk ve çürük vereyim. Meyvelerin az çürük olanlarını marmelât yapmaları için lokantalara, çok çürük olanları da ispirto yapımına gönderiyorum. Hem benim mallarım sigortalı ve onu da siz ödüyorsunuz” der.

O zaman anladım ki, insanların ahlâklı olmaları, sadece kendilerinden ve dini inançlarından kaynaklanmıyor. İçinde bulundukları ortam ve idare edildikleri sistem onları ahlâklı yapıyor.

***

 TEBESSÜM

 İlk buluşma

Üniversiteli kız internette tanıştığı ve ilk defa buluştuğu adamla gece geç saate kadar takılır. Öğrenci yurduna gece geç saatte döndüğünde kendisini bekleyen oda arkadaşı merakla sorar:

- Buluşma nasıl geçti, beğendin mi?

- Berbattı. Buluşmaya 1950 model Rolls Royce ile geldi.

- Vaaayy! Kızım çok havalı ve pahalı bir araba o, nesini beğenmedin ki?

Kız sinirle arkadaşına cevap verdi:

- Tamam da adam, arabanın ilk sahibi!

****

 GÜNÜN SÖZÜ

 Biz ormanlarımızı atalarımızdan miras değil, torunlarımızdan ödünç aldık.

Kızılderili atasözü