Haberlerde görmüşsünüzdür, Avrupa Birliği ülkelerinde çiftçiler ayaklandı.

Çiftçiler, tarımdaki yüksek maliyeti, sübvansiyonun yani çiftçilere desteğin kaldırılmasını, bürokrasiyi ve AB dışındaki ülkelerden tarım ürünleri ithal edilmesini protesto ediyor.

Çiftçilerin eylemleri tüm AB ülkelerine yayıldı.

Traktörlerle konvoy oluşturdular, yolları kapatıyorlar, ülke dışından gelen kamyonların girişine izin vermiyorlar.

Fransa’da hükümetin açıkladığı destek paketi bile çiftçilerin öfkesini dindiremedi.

Bizde ihtimali yok ama çiftçiler, böyle bir eylemi Türkiye’de yapmaya kalksa sonuç ne olurdu diye sormuyorum.

Çünkü hepimiz nelerin olabileceğini çok iyi biliyoruz…

Yine de bu eylemlerden ülkemizin çıkarması gereken çok önemli dersler var.

Yıllardır Avrupa’da çiftçilere sübvansiyon, yani destek verilmiyor, yalanıyla bizi uyuttular.

Eylemlerde hepimiz gördük ki Avrupa Birliği ülkelerinde çiftçilere mazottan, elektriğe, gübreden tohuma kadar her alanda destek veriliyor.

Herkes kafasına göre tarım yapamıyor. Bu sebeple ürettiği ürün çiftçinin elinde kalmıyor, devlet alıyor ve değerlendiriyor.

Bizde ise çiftçilerle ilgili en çok rastladığımız, “ürünler tarlada kaldı, çiftçi ürünü yine satamadı” haberleridir.

Bir de domates tarlada 1 lira, markette 30 lira nasıl olur türü haberlerle yıllardır ne hikmetse bir türlü bulunamayan aracılar kötüleniyor.

Hiç kimse temel soruna dikkat çekmiyor. Ne yazık ki basınımız da çiftçilerin derdini bilmiyor, bilenler de umursamıyor.

Asıl sorulması gereken soru şu; çiftçi ekti, bakımını yaptı, biçti, niçin ürünü elinde kalıyor?

Aynı ürünü iki katı fiyata dövizle ithal ediyoruz. Çiftçinin ürünü niçin tarlada çürüyor?

Bu ürüne ülke olarak ihtiyaç duyulmuyorsa niçin ekimine izin verildi? Eğer ihtiyaç varsa çiftçinin elinde çürümeye niye terk edildi?

En büyük sorun plansızlık. Herkes kafasına göre ekiyor… Bu yıl soğan iyi para etti, herkes soğan ekiyor, satılmayınca elde kalıyor. Patates ekilmediği için patates fiyatı tavan yapıyor.

Bir diğer husus Türkiye’de üretim çok pahalı. Çiftçinin kullandığı mazot ile lüks arabaların kullandığı mazot aynı fiyata satılıyor. Yatlara bile mazotta vergi indirimi var, çiftçilere yok!

Elektriği sanayi tesisleri ile evlerle aynı fiyata kullanıyor. Suyu da…

Gübre fiyatları altın fiyatlarını geçti. Tek kuruş destek yok.

Bir de aracılar araya girince…

Çiftçi maliyetini bile kurtaramıyor.

Devlet bizzat alıcı olmadan bu işin çözümü olmaz. Devlet her üründe taban fiyat belirlemeli, taban fiyatın altında ürün satışına izin vermemeli…

Yaş çayda ve fındıkta devlet taban fiyat açıklıyor. Üretici mağdur olsa da üretmekten vazgeçmiyor, en azından ürünü elde kalmıyor. Ezilmiyor.

Diğer ürünlerde de aynı sistem muhakkak uygulanmalıdır.

Bu arada gerçekten üretim yapan çiftçiye de destek vermeli. Çiftçi, gübreyi, elektriği, suyu, mazotu ucuza alabilmeli, en azından vergileri sıfırlanmalı…

Özellikle nakliyede kolaylık ve ucuzluk sağlanmalı…

En önemlisi de haksız rekabet önlenmeli ve tarım ürünlerinin ithalatına sınırlama getirilmeli…

Konya ovası boş duruyor, savaştaki Ukrayna’dan buğday alıyoruz.

Bunun akılla mantıkla izahı yoktur.

***

Bir torba şeker

Bundan 30 yıl kadar önce, Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder. Elinde avucunda ne varsa kaybeder. Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, iş yerini kapatmak zorunda kalır.

Bir yerlerden tekrar başlaması gerekmektedir. Ama helvacı Ökkeş ustanın beş parası yoktur.

Kalkar, hiç tanımadığı şeker satan bir dükkâna gider. Kendisini tanıtır, helvacılık yaptığını, iflas ettiğini anlatır. Parası olmadığını ve iş yerinin tekrar üretim yapabilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu, ancak şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra ödeyebileceğini söyler.

Şeker satıcısı Bahaddin usta, Ökkeş ustayı dikkatlice dinler, yerinden kalkar, yanında çalışanını çağırır; “Oğlum bir at arabası çağır, 20 torba şeker yükleyin, Ökkeş ustamın dükkânına indirin” der.

Şekerci Bahattin usta küçük bir kâğıda da, isim adres belirtmeden, sadece “20 torba şeker” yazar, kâğıdı Ökkeş ustaya uzatır.

Ardından da “Ökkeş usta sıkma canını! Sen şu şekeri al, kazanını kaynat, helvanı yap, sat... Ne zaman elin rahatlarsa o zaman gel borcunu öde” der.

Ökkeş usta şaşkındır, ne diyeceğini bilemez. Bir torba şeker derken, 20 torba şeker bulmuş olmanın heyecanını yaşar.

Hiç tanımadığı biri tarafından kendisine güvenilip 20 torba şeker verilmesi karşısında gözleri dolar, hıçkırıklara boğulur.

Ökkeş usta şekeri alır, iş yerine döner.

Kısa sürede helva üretimine tekrar başlar. Yaptığı helvaları satar. Şeker borcunu ödeyecek parayı toparladığında Bahattin ustanın yanına gider.

Bahattin usta güler yüzle, ayakta karşılar, çay kahve derken, parayı Bahattin ustaya uzatır; “Bahattin ustam Allah senden razı olsun, bizi tekrar ayağa kaldırdın, çark dönemeye başladı” dediğinde Bahattin usta; “Yok. Kazanmanın sebebi ben değilim… Belki vesile olmuş olabilirim ama ne varsa sendendir” der. Sonra da yanında çalışanlara; “Ökkeş ustama 30 torba şeker yükleyin” talimatını verir.

Ökkeş usta sözünde durmuş, borcunu ödemiş olmanın huzurunu duyarken, Bahattin usta da karşısında işini tekrar kazanmış, sözünde duran birini görmenin bahtiyarlığını yaşar.

(Alıntıdır)

***

TEBESSÜM

 Yarış

Temel dürbünle at yarışı izliyormuş. Temel’in atı en gerideymiş.

Temel heyecanla bağırmış:

- Aslanım benim, bütün atları kattı önüne, kovalıyor.

***

GÜNÜN SÖZÜ

Karakter zekâdan daha yüksek bir yerdedir.

Emerson