Dünyanın neresindeyiz, nerede duruyoruz? Coğrafya gerçekten kader mi? Bu soruları sıkça soruyorum kendime.
Ülkemizde son günlerde iyice ortaya çıkan ayrışma, ikili yapı korkutucu bir düzeyde artık. Sanki eğitimsiz kesim büyük bir öfke besliyor eğitimli gördüklerine. Saldırgan, öfkeli, düşünemeyen bir kitle yaratıldı.
Her yerde karşınıza çıkıyorlar. Sokakta, yolda ne ile karşılaşacağımız asla belli değil. Trafikte zikzak yaparak gitmeyi marifet sayıp; bu yolla içinde barındırdığı aşağılık kompleksinden kurtulmaya çalışıyorlar. Aslında saldırganlıkları da içlerinde taşıdıkları komplekslerinden kaynaklanıyor.
Ne yazık ki cumhuriyetin başlattığı aydınlanma devrimi yarıda kaldı. Yüzlerce yıl kaderine terk edilmiş, bir başına bırakılmış Anadolu insanının yalnızlığı aynen devam ediyor. Büyük bir kandırmacayla karşı karşıyayız. Eğitim sistemimiz artık eğitmek ve öğretmek üzerine değil yarı cahil insanlar yetiştirmek üstüne kurulu.
İnsanların düşünme yeteneğini ortadan kaldırmak istediler ve bir ölçüde de başarılı oldular. Yarım yamalak öğrenen insanlara asla yeni bir bilgiyi veremezsiniz. Asla fikirleri değişmez. Ülkenin çoğunluğu artık neredeyse ilkokul üçüncü sınıf düzeyinde bile değil.
Gelişmekte olan ülkelerin temel sorunlarından biri önüne geçilemeyen iki farklı gelişimdir. Ülkenin bir tarafı her alanda ilerlerken diğer tarafında gelişme olabildiğince yavaştır. Ekonomik alanda da eğitim alanında da durum böyledir. Önlem alınmazsa uçurum giderek büyür.
Gelişme bir tarafta fazla olduğu için zayıf kesimden göç başlar. Göç veren yer zayıflar göç alan taraf kalabalıklaşır. Artık bu kısır döngüden kurtulmak daha da zor hale gelir. Yaşamın zorlaştığı, doğanın katledildiği, kalabalıktan nefes alınmaz hale gelen büyük şehirler oluşur.
Bu durum da yeni, karmaşık ve hastalıklı bir kültür yaratır.
Çoktan neler oluyor diye sormaya başladık kendimize. Çevremizde gördüğümüz, kapımıza kadar gelen şiddet vandalizme dönüştü. İnsanlar kaçmaya çalışıyor şehirlerden. Olanağı olan yurt dışına çıkmak istiyor. Geriye kalan insanların en büyük hayali büyük şehirleri terk etmek. Kırsal kesimde arazi fiyatlarındaki artış da bu durumun en iyi kanıtı bence.
Sanki adı konmamış gizli bir savaş yaşanıyor ülkemizde. Bir kesim “şanslı” gördüğü eğitimli kişilerden intikam almaya çalışıyor. Birileri de bu duygunun farkında ve sonuna kadar kullanıyor. Asla ateşin sönmesine izin vermiyorlar. Birileri hepimizi yakacak bu ateşe sürekli benzin taşıyor.
Çünkü eğitim düzeyi düşük kişilerin sayısı eğitimli kişilerden çok ama çok fazla. Ne yazık ki nasıl ve kim tarafından yönetileceğimiz %1 fazlalık ile belirleniyor. Demokrasi dört dörtlük bir yönetim biçimi değil. Eksikleri ve aksayan yönleri çok fazla.
İnsanlar mutsuzlar. İnsanlar gerginler. Bir kıvılcım bekliyorlar sanki. Dalgın yürüyüşlerinden, gülmeyen yüzlerinden, öfke saçan gözlerinden anlaşılıyor gerginlikleri.
Eğitim ve öğretim birbirlerinden farklı kavramlar. Eğitilmiş insana öğretmek çok kolay ve eğitilmiş insanın öğrenmesi ömür boyu devam ediyor. Eğitim sosyal bir varlığa dönüştürüyor bizleri. Nasıl davranacağımızı, hayata nasıl yaklaşacağımızı belirliyor. Örneğin “merhamet” öğrenilerek kazanılan bir yetenek. Sevmek de. Dürüst olmak da eğitimle ilgili.
Merhamet, dürüstlük, sevme yetisi bilgi/eğitim arttıkça artıyor bilgi/eğitim azaldıkça azalıyor. Cahillik; öfkeyi, kini ve acıyı beraberinde getiriyor.