Bugün gönlümden Özay gönlüm geçti. Özüm hüzünlendi ama, sesi ve yareni hüznümüzü neşeye tebdil kıldı.
Ah Özay Gönlüm, acelen neydi? Ninemin mektupları ki, şivesiyle, haberleri ile bizi kahkahalara sürüklerken, pek çok sosyal sorunumuza bam telinden dokunur. gurbet, sıla, hasret duygularının sarmalında belki de güle güle ağlatırdı. Bir hikayede başlayan yüreğimizi buram buram buran sızı, biraz sonra şıkır da şıkır, şıkır da şıkır “çöz de al Mustafali çöz de al!” nakaratına dönüşü dönüşüverirdi.
Çoğu kişiler vardır ki, bedenleri bu dünyadan göçüp gitse de geride bıraktıkları hoşluklar gönlünüzde yaşar. .
Bugün türküleriyle gönüllerde taht kuran, saz ve söz ustası, Özay Gönlüm’ü, ölümünün yirmi dördüncü yılında anacağım.
Türküleriyle olduğu kadar kendine özgü kişiliğiyle “kubbede hoş seda” bırakan Özay Gönlüm, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Kızılcabölük beldesindendi. 5 Şubat 1940’da babasının görevli bulunduğu Erzincan’da doğdu. Küçük yaşta ağız armonikası çalarak müziğe başladı. Ortaokul yıllarında keman çaldı. Denizli Erkek Sanat Enstitüsü'nde farklı kişiliği ve müziğe yatkınlığı ile okulda sevilen öğrenciydi. Bağlama çalmayı öğrenmişti. On altı yaşında Muzaffer Sarısözen'le tanışması geleceğini belirledi. Ankara Radyosu Yurttan Sesler programına konuk olmasıyla sanat dünyasına adım attı.
Özay Gönlüm Kısa bir süre Milli Eğitim Bakanlığı Film ve Radyo Televizyon Merkezi'nde görev yaptı. Sonra “Yurttan Sesler”de yetişmiş saz sanatçısı" olarak çalışmaya başladı. Özgün bir yorumu vardı. Ege şivesiyle söylediği, yörenin otantik türküleri, yalnız Egeliler tarafından değil, herkes tarafından sevilerek dinlendi.
Özay Gönlüm geleneğin kalıplarını zorlayarak divan, tambura ve cura sazlarının bir araya gelmesinden oluşan “Yaren” adını verdiği bir çalgı aleti ortaya çıkarmıştı. “Yaren”i kendi sesine eşlik eden küçük çalgı topluluğu gibi kullanıyordu. Onun sayesinde vokal, tambura, bağlama ve curadan oluşan dört kişilik bir grup haline gelmişti. Son derece zengin, uyumlu ve keyifli tınılar üretmişti.
Denizli şivesi ile anlattığı hikâyeleri, fıkraları, "Ninenin Mektupları" ile çok sevildi. Saz çalıp söylemenin yanına şovmenlik ve taklit yeteneğini de katmıştı. Özellikle zeybek türküleri ve ezgilerindeki yorumuyla göz doldurmuştu. Yöresel icra tekniği, vokal yorumu ve "yâren"i ile Türk Halk Müziğinde bir ekol oldu.
Özay Gönlüm, Ayten Hanım’la evliydi. İki kızı vardı. Türküleri gibi sevecen ve neşeliydi. Çağdaş meddaha benzetilirdi. Konuşmasında, tavırlarında hatta mimikleri ile kaş ve göz hareketlerinde kendine özgü muzipliği görmek mümkündü. Bu yönü türkülerine de işlemişti. Radyolardan ve Televizyondan sık sık dinlediğimiz türkülerinden bazıları şunlardı: “Elif dedim be dedim”, “Evlerinin önü bulgur kazanı”, “Arabaya taş koydum”, “Asmam çardaktan”, “Denizli'nin horozları, “Çil Horoz”, “Çöz de al Mıstıfali”, “Cemilemin gezdiği dağlar meşeli”, “Tepsi tepsi fındıklar”, “Sobalarında kuru da meşe yanıyor”, “Karahisar kalesi”, “Hatçam çıkmış gül dalına”, “Dağların başındayım”, “Elindedir bağlama, “Manisa’yla Bergama’nın arası”, “Onikidir şu Burdur'un dermeni”, “Hıkkıdık duttu beni”, “İki keklik”, “Gımıldanıver”, “Bağlamamın Dügümü”
Özay Gönlüm TRT'de, tarıma ve çocuklara yönelik programlarda yer aldı. En sevilen türkülerinden biri olan "Çöz de Al Mıstıvali" türküsünü, "Fişini de Al Mustafa Ali" diye de seslendirerek, halkı fiş toplamaya davet etmişti. otuz civarında 33'lük ve 45'lik plak, otuz kaset doldurmuştu.
Özay Gönlüm, 1 Mart 2000 Çarşamba günü, birkaç gündür tedavi gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nde gece yarısına doğru solunum yetmezliğinden vefat etti. Her zaman neşeli, güleç yüzünü ve türkülerini sevenlerinin anılarında bırakan Özay Gönlüm, Türk Halk Müziği repertuarına onlarca türkü kazandırmıştı. Ruhu Şad olsun.