Bu soruyu hiç sordunuz mu kendinize?

Akıp giden zamanın içinde sayısız kum tanelerinden biriyiz. Yolculuğumuz bazen hızlı bazen yavaş devam ediyor. Tanımadığımız, bilmediğimiz yerlerden geçiyoruz. Bozkırlar, ormanlar, uzayıp giden tarlalar. Geceleri sonsuz bir karanlık içinde uzaktan görünen köylerin ışıkları kimsesizlik hissimizi bir an için yok ediyor.

Sonunu bilmediğimiz bir yolculuğun içindeyiz. Nerede, ne zaman biter bilmiyoruz. Bazen dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz; bazen de kimse bilmiyor nereye gittiğimizi. Bizler de bilmiyoruz.

Akıp giden zamanın ve hayatın içinde acıların, sevinçlerin, özlemlerin, ayrılıkların durakları, limanları oluyor bizleri bekleyen. Bir acının etrafında dönerek bitebiliyor bazı hayatlar. Acıların sonsuz sevinçlerin, mutluluğun kısa sürmesi çok üzücü. Bu gerçeği de acı çekmeden öğrenemiyorsunuz.

Sokakta kalmış biri ışığı yanan evlere uzaktan nasıl bakarsa öyle bakıyorum uzak ışıklara. Oralardaki öyküleri merak ediyorum. Hayatları. Sadece ben değilim benim dışımda da bir hayat var biliyorum.

Hayatın neresindeyim? Burada olmayı ben mi istedim? Yarın nerede olacağım? Arada kendime sorduğum sorular bunlar. Nerede olduğumu, buraya nasıl geldiğimi biliyorum. Yaşadığım hayatın içinde tercihlerin küçük bir kısmı bana ait değildi ama çoğunluğu benimdi. İlerledikçe daha çok sahip çıkıyorsunuz seçtiklerinize. Acısıyla tatlısıyla buradayım işte. Buraya kadar olan yolculuğumu da sevdiğimi fark ediyorum yukarıda kendime sorduğum sorularla.

Buraya kadar fena değildi.

Hepimizin içinde yaşamaya devam eden küçük bir çocuk var. Kalbimizde  bir yer hiç büyümüyor. Arada çocukluğumuzla göz göze geliyoruz. Sorular soruyor bizlere. Belki de duygusal yanımızı yaşatıyor içimizde. Hayatın gerçekleri karşısında duygusal kararlar aldırıp hatalar yaptırıyor.

Birkaç gün önce çok sevdiğim Doğan Yaşar amcamı kaybettik. Çok severdim Doğan Amcamı. Uğurlamak için doğduğum yere gittim. Öncesinde “Hayatın neresindesiniz” diye başlık atmış ve daha sonra yazmak için bırakmıştım bu yazıyı. Sanki bu günü beklemiş.

Uzun süren bir yolculuktan sonra ulaştım yolculuğumun başladığı topraklara. Yol boyunca düşündüm. İnsanlar kendi ırmakları, kendi hayatları içinde akıp gidiyorlardı. Doğan Amcam da yolculuğunu tamamlamış ve göçüp gitmişti bu dünyadan.

Anne ve babamın taşlarını kendilerinin taşıdığı, kendi elleriyle yaptıkları evimizi bir kere daha gördüm. Babam anlatmıştı; ustalar gittikten sonra oturup yarım duvarları seyrederlermiş. Umut ve sevinç içinde evlerinin yarım duvarlarını seyretmek. Çok etkilenmiştim. Hatta gözlerimin önüne gelmişti iki yorgun insanın incecik bir gülümsemeyle duvarları seyretmesi.

Tarih öncesi bir masal gibi annemin ve babamın öyküsü.

Anne ve babam da tamamladı bu dünyadaki yolculuğunu. Beraber yaptıkları ev hâlâ ayakta.

Oralardan çok uzakta başka bir biçimde devam ediyor benim yolculuğum. Yeniden ve yeniden uğruyor başladığı yere. Karanlık gecelerden geçerek akmaya devam ediyor. Uzak köylerin ışıkları, yolun uğultusu karışıyor ruhuma. Sorular soruyorum. Güzel anılarımı anımsayıp gülümsüyorum arada. Söylemek istediklerimi, söyleyemediklerimi kendime fısıldıyorum.

Kendi yolculuğunuza bakıp fena değildi diyebiliyorsanız eğer bulunduğunuz andan öncesini sevin. Acısıyla tatlısıyla yaşadığınız her şeyi kabul edin. Yaşadıklarınızdan bir parçayı bile çıkarsanız geçmişinizden belki de bambaşka bir yerde bulursunuz kendinizi.

Sahi zamanın ırmağı sizi nereye bıraktı?