Kul Himmet Üstadımın bir deyişi var. Dinlemeye doyamam. Herkes dinleyip, bir pay çıkarsa, diye arzu duyarım. 

“Gafil gezme şaşkın, bir gün ölürsün

Dünya kadar malın olsa ne fayda

Evet ne fayda? Bülbül gibi dilin olsa, tüm bedesten senin olsa, akan çaylar senin olsa, Karun kadar malın olsa ne fayda. Ya da biraz sonra söz edeceğim nafile…

Mehmet Zeki Akdağ’dan söz edeceğim. Manevi ağabeyim, günün değil gönlümün dostu, şair, yazar, gazeteci Mehmet Zeki Akdağ. Sadık yâri kara toprağa verişimizin beşinci yılı. 

Demişti ki, “Sanatçıya değerin / Verin ölmeden önce / Sevgilerden seccade / Serin ölmeden önce // Yol bitmez sora sora / Gece düşmeden dara / Ortak mutluluklara / Erin ölmeden önce // Işık zulmeti siler / Beşikler sevda beler / Vefadan meşaleler / Örün ölmeden önce. // Almadan zaman öcün / Tutun hazların ucun / Kıymetin gözde gücün / Görün ölmeden önce. // Çöker altı yolların / Buzlaşmadan göllerin / Zincirin ihmallerin / Kırın ölmeden önce.”

Ölmeden önce değerini verdiler mi?

 “Günümüzün Karacaoğlan’ı Mehmet Zeki Akdağ’a Saygı Gecesi”, Fatih’te Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde, 18 Nisan 2015 Cumartesi günü akşamı yapılmıştı. Ama o uzun zamandan beri süren Alzheimer hastalığı nedeniyle görememişti.

Kısaca Mehmet Zeki Akdağ’ın biyografisini nakledeyim:

 28 Haziran 1929 tarihinde Karaman’ın eski adı Ermenek olan Sarıveliler ilçesinde, yine eski adı Fariske olan Göktepe köyünde (kasabasında) doğdu. Özel görüşmelerimizde asıl doğum tarihinin   1930 olduğunu, Astsubay okuluna girebilmek için mahkeme kararıyla bir yaş büyütüldüğünü söylemişti. Veteriner Sağlık Teknisyeni Okulu’ndan 1948 yılında mezun odu. Ordu Dil Okulu’nu 1960’da tamamladı. 1968’de astsubaylıktan emekli olduktan sonra gazeteciliğe başladı. İLESAM İstanbul Şubesi’ni on yıl yönetti.

1945 yılından beri devamlı şiirle uğraşan Akdağ’ın şiirleri, ilk olarak 1947’de yayımlanmaya başladı. Çınaraltı, Hisar, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Milli Kültür, Yeni Ufuklar, Türk Yurdu, Orkun, Ülkü, Doğu, Yücel, Erciyes, Köye Doğru, İvriz Kültür Dergisi, Yurt, Filiz, Çaba ve Çağrı dergilerinde yayımladı. 1947 yılından itibaren şiirden kopmadı. Otuzu aşkın şiiri bestelenip TRT Repertuvarına girdi. Zeki Müren, Ahmet Özhan, Bilge Pakalınlar gibi sanatçılar bu şarkıları okudu. Birçok plâk ve kasete girdi.

Mehmet Zeki Akdağ, 29 Ağustos 2018 saat 18.00’de vefat etti. Vasiyeti üzerini kendisine çocuğu gibi bakan kızı Ferdağ Akdağ Sonakın tarafından doğum yeri olan Ermenek’te (Sarıveliler) toprağa verilmek üzere Karaman’a götürüldü.

Mehmet Zeki Akdağ’ın Kırkikindi, Dar Saat, Uzun Hava, Önce Şiir Vardı, Yağmura Duran Bulut, Boşa Çiğnemedim Yalan Dünyayı adlı şiir kitapları bulunuyordu.

Kitaplarını doğduğu kasabaya bağışlayarak burada bir kitaplık oluşturarak bana örnek olmuştu.

TRT’de Feyzi Halıcı’nın hazırlayıp sunduğu “Bir Şiirin Hikayesi” adlı program için onun “Nafile adlı şiirini oyunlaştırmıştım. TRT radyolarında ve televizyonunda yayınlanmıştı. Daha sonra bu oyunu hikâye haline getirmiştim. “Bir Bulut Kaynadı” adlı hikâye kitabımda yer almıştı. İşte o şiir:

NAFİLE

Bir güneş doğdurduk kısır geceye

Zamanı kurşuna dizdik nafile

 Akıllar erdirdik çok bilmeceye

 Göçdük, doyumlardan bezdik nafile...

Tahtların üstünde tahta oturduk

 Günü geldi hepisini yitirdik

 Bin yıl evvelinde sesler getirdik

 Bin yıl sonrasını sezdik nafile...

İnanç yüklü gemilerle batırın

 Ney'ler ülkesine alın götürün

İncitmedik karıncanın hatırın

 Dağları taşları ezdik nafile

Ceddim var kimsenin yazamadığı

Ülkem var yadların gezemediği

 Cihanın akledip çözemediği

 Nice kör düğümler çözdük nafile...

Dur derdik dururdu Meriç'le Tuna

 Kar yağdırdık alevlerin üstüne

 Diz koymadan dervişlerin postuna

 Keramet ehliyle gezdik nafile...

Mehmet Zeki Akdağ’ı anlatmaya yarın da devam edeceğim.