İngiltere’ye gittiğimde en çok şaşırdığım balkon duvarları ve korkuluklarına, pencere pervazlarına, çatı kenarlarına monte edilmiş yaklaşık on santim boyunda sivri plastik şerit halindeki dikenler oldu. Kuşlar konmasın diye yapıldığı belliydi.
İlk uyandırdığı duygu dehşetti. Görmeyen ya da dengesini bir nedenle kaybeden kuşlar dikenlere saplanıyordur diye geçti içimden. Sonra ki düşüncem de İngiliz Halkının yalnızlığı oldu. Kuşların yarattığı kirlilikten ve temizlik masrafından kurtulmak için korkunç bir çözüm bulmuşlardı akıllarınca.
Bu kadar mekanik düşünmek beraberinde yalnızlığı da getirmez mi? Makineleşen insan; insan olma duygusundan uzaklaşmaz mı?
Londra’da yaşayan kızım kedi sevme, köpek sevme kafelerinin olduğunu söylemişti. Bilmem dakikası kaç Sterlinden kedi ya da köpek seviyormuşsunuz. Tabi yavru kedileri sevmek daha pahalıymış. İnternette İstanbul’un kedileriyle ilgili yabancıların çekip yayınladığı onlarca video görüyoruz son günlerde. Şaşırıyorlar şehrin içinde binlerce kedinin rahatça yaşamasına ve insanların o kedilere bakmasına şaşırıyorlar. Daha doğrusu içlerinde kalmış son sevgi ve merhamet kırıntıları ile göz göze geliyorlar ve birazcık mutluluk hissediyorlar. Şaşkınlıkları bu yüzden.
Bizler içimizdeki merhamet duygusunu o canları severek besliyoruz. Sevdikçe merhametimiz artıyor. Merhametimiz arttıkça daha çok seviyoruz. Sadece sokak canlarını değil insanları, çocukları, çiçekleri, ağaçları da o merhamet duygusuyla seviyoruz. Hayvanlar olmazsa çok yalnız kalırız biz.
Paris sokaklarında sürüyle gezen fareleri görüyoruz. Aynı durum New York için de geçerli diyor oraları görenler. İnsanlık Papalığın kedileri şeytan olarak göstermesiyle kedi avına çıkan Avrupalılar bunun bedelini ağır veba salgınlarıyla ödedi. Neredeyse Avrupa kıtasında yaşayan nüfusun yarıdan fazlası veba yüzünden öldü.
Çünkü kediler fareleri avlıyordu. Kediler olmayınca fareler durdurulamaz biçimde üredi ve onlarda yayılan pirelerle veba salgınları başladı.
Acaba duygusallık bizlere verilen bir armağan mı? Benim insanlarım yarattıkları muhteşem eserlere estetik açıdan da çok uyumlu minik kuş evleri koymuş; kuşların yapılarının duvarlarına yuva yapmasını uğur saymış.
Tatilden dönen arkadaşlarım yatak odalarına kumruların yuva yapıp kuluçkaya yattığını görünce tedirgin olup gitmesinler diye yavrular büyüyüp uçup gidene kadar o odayı kullanmamışlardı.
Hayatımızın için sizlere onlarca öykü anlatabilirim.
Türkiye büyük bir katliam için hazırlanıyor. Hayvanların öldürülmesiyle ilgili yasa hazır. Bahaneleri de hazır; insanlara saldırıyorlar diyorlar. Ömrü hayatımda çevremde herhalde iki veya üç kere köpek tarafından ısırılma olayı duymuşumdur. Elbette çocukların, hayvanların ve insanların sağlıklı bir biçimde beraber yaşaması için en iyi yolu bulmak zorundayız.
Öncelikle bütün hayvanların canavarlaşması önlenmeli. Birçok hayvan insan eliyle canavarlaşıyor. Bu önlenmeli. Sonrasında hayvan popülasyonu kontrol altına alınmalı. Psikopatların elinde işkenceyle vahşileşmiş hayvanlar kurtarılmalı ve o insanlara gerekli cezalar verilmeli.
Nasıl bir psikopatlık biliyor musunuz; Pitbul cinsi köpek sahipleri birbirlerinin köpeklerini dövüyormuş sürekli. Sadece sahi dövmüyor; mamasını ve suyunu veriyor zavallı hayvan da sahibinden başkasını tanımıyor. Ama o da gidip başkasının köpeğini dövüyor.
Öldüreceğiz diyemiyorlar, uyutacağız diyorlar. Hayır öldürecekler. Sokaklarımızda, mahallemizde yaşayan canları toplayıp önce kafeslere kapatacaklar yasal süreleri dolunca da öldürecekler.
Önce çocukları, sonra hayvanları, sonra da insanlara sahip çıkmalıyız. Çocuklar ve hayvanlar insanın karşısında çaresiz ve savunmasızdır. Onları insanlardan yine biz koruyacağız.
Başarabilirsek de insanı insandan koruyacağız.