“İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de” George Orwell’in 1984 adlı romanında geçer bu tümce. Gerçekten de öyle değil mi? Bir şarkı kalbimizden geçmiş, okuduğumuz kitap ruhumuzu doldurmuş, bir filmi tekrar tekrar seyretmişiz,

Şiirlerinden vazgeçememişiz bir şairin, onlar bizi biz de onları, anlamaktan da öte, kendimizi bulmuşuzdur bana kalırsa. Yanımızda yöremizde olmayan hatta bir kısmı artık yaşamayan ama bizimle birlikte olan ne güzel insanlar vardır hayatımızda. Bizi zenginleştirirler, beslerler. Birlikte yol alırız onlarla. Zihinlerimizde buyur ettiğimiz minderlerinde otururlar, kalabalıktır orası. Sizi anlayanlarla, sizin anladıklarınızla doludur. Dışsal bakışla yalnız olarak nitelendirilen biri, kendini asla yalnız hissetmiyor olabilir böyle bir durumda.

Bize, değişik yollardan güzelliğini aktaran insanlar tanırız. Onlar bizi tanımazlar. Türlü biçimde bizim hikayemize dahil olurlar, eş anlı olarak da biz onların hikayesine dahil olmuş oluruz. Yani birbirimizin hikayelerinden geçeriz aslında. “Ele güne karşı yapayalnız”, “yalnızlık ömür boyu” diyen Özkan Uğur’un hikayesinden de geçtiğimiz gibi. O hikayeden bizim payımıza düşenler de oldu, aldık sevgiyle kabul ettik. Fiziken hiç tanışmamış olmamıza rağmen, sevdiğimiz bir insanın kaybıyla bir parça daha eksildiğimizi, yalnızlaştığımızı hissedebiliriz. Hayat böyle tuhaftır işte, hiç tanışmadığınız biri için ağlayabilir, yalnızlaştığınızı, azaldığınızı hissedebilirsiniz. Ama birinci derece akrabanıza karşı zorlasanız da bir duygu geliştiremeyebilirsiniz.

Yalnız görünüp, yalnız olmayan ya da kalabalıklar içinde yalnız olan, hepsi mümkün. Örneğin çevresine üstten bakan, kibirli biri, etrafının eşitleriyle çevrili olmadığını düşündüğü sürece yalnızdır. Derin düşünen biriyseniz, amacın sadece eğlence olduğu bir masada yalnızlık duyabilirsiniz. Bazen de yaşadığınız sosyal çevrede, kültürel farklılıklardan ya da radikal dünya görüşünüzden dolayı tuhaf, aykırı bir tip ilan edilebilirsiniz. Farklı özellikleri sebebiyle, sosyal çevresinde ayrışıma maruz kalan birinin yalnız hissedip hissetmeyeceği de kişiden kişiye değişebilir. Bir romanda okumuştum, “ Pirincin içindeki taş gibi hissediyorum, beni arıyorlar ama dışlamak için.” Diyordu. Hakikaten de zaman zaman farklı ya da tuhaf hissettiğimiz anlar olmuştur. “Beni buradan çıkarın” demek istediğimiz anlar yaşamışızdır.

Akademik bir makalede, yalnızlık kavramının, fiziki tek başınalık hali değil, duygusal kopma, toplumsal izolasyon olduğu söyleniyor. Yani yalnızlığı ortaya çıkaran şey tek başınalık değil, sosyal ve duygusal izolasyondur deniyor. Sosyal bir ilişki ağının yokluğu anlamına gelen sosyal izolasyon ve bir bağlanma eksikliği anlamına gelen duygusal izolasyonun, yalnızlığın iki ayrı görünümü olduğu da ekleniyor.

Bütün dünyayı saran covid 19 salgın hastalığı döneminde, uzun süre, sosyal hayatımızdan izole edildik. Gündelik hayatımızda olağan olan her şey, pandemi döneminde ulaşılmaz olmuştu bizim için. Dışarıya çıkmak, arkadaşlarımızla buluşmak, birlikte oturup yemek, içmek, birbirimize sarılabilmek… Hiç birini yapamadık, yaşayarak tecrübe ettik sosyalleşememenin, zorunlu yalnızlığın ne kadar katlanılmaz ve zor olduğunu. En çok da çocuklara ve gençlere üzülmüştüm o dönem. Dört duvar arasında doğadan, arkadaşlarından okullarından uzak, susuz ve ışıksız kalmış çiçeklere dönmüşlerdi.

İstemediğimiz halde yaşadığımız yalnızlıklar, istemediğimiz halde yaşadığımız kalabalıklar bize iyi gelmiyor. İnsan ruhu özgürlük ve bağımsızlık istiyor. Bizim tercih etmediğimiz, mecbur edilen ya da dayatılan her şeyden ruhumuz hasar alıyor. Evet, sosyalleşmenin ne denli mühim ve gerekli olduğunu biliyorduk elbette ama bütün dünyayla bu şekilde tecrübe edeceğimizi hiç mi hiç tahmin etmiyorduk.

Tercih edilmiş yalnızlık ilaçtır oysa insan için. Zorunlu olmayan, istenen, özlenendir. Yapmak istediğiniz her şey için kendinizle birliktesinizdir. Bu tercih edilen tek başınalık hali fazlasıyla özgürlük içerir ki bu da insana çok iyi gelir.

Dahası pek çok düşünür için gerçek bir bilgelik, tek başınalık ile dünya arasında uzanan bir yolculuğa çıkmak, kendinden başlayarak hakikatle baş başa kalmaktır.

Dileyelim ki istediğimizde tek başına, istediğimizde sevdiklerimizle olabilelim.