Refik Halid Karay İstanbul'da 1888 yılında doğdu. Maliye Başveznedarı Mehmed Halit Bey'in oğluydu. Mudurnu'dan İstanbul'a göç etmiş Karakayış ailesine mensuplardı. Annesi ise Kırım hanlarının soyundandı.
1907’de Mekteb-i Hukuk’a girdi. Bir yandan da Maliye Nezareti'nde Devair-i Merkeziye kaleminde katiplik yaptı. Meşrutiyet'in ilanından sonra öğrenimini ve katipliği bırakarak gazeteciliğe başladı.
Refik Halid, ilk yazılarını gündelik Servet-i Fünun'da yayımlamıştı. 1909’da ancak iki hafta çıkarabildiği Son Havadis gazetesini kurdu. 1912 yılında Kalem adındaki mizah dergisinde de “Kirpi” müstear ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. İttihat ve Terakki Fırkası’nı yerden yere vuran yazılarını “Kirpinin Dedikleri” adıyla bir kitapta topladı.
İttihat ve Terakki İktidarınca Mahmut Şevket Paşa'ya suikast olayının ardından muhalefeti tuttuğu gerekçesiyle Sinop'a sürüldü.
1913’den 1918’e kadar Çorum'a, Bilecik'e ve Ankara'ya nakledildi. Sürgün yıllarında edindiği Anadolu İzlenimlerini dili getirdiği Memleket Hikâyelerini Ziya Gökalp'ın yönettiği Yeni Mecmuada Ocak-Ekim 1918 arasında yayımlamıştı. Bu öyküler, Millî Edebiyat akımının benimsenmesinde rol oynadı.
Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'in çabalarıyla İstanbul’a döndü. Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Mütareke'de yeniden siyasete atıldı. Hürriyet ve İtilaf Fıkrası Genel Merkez üyesi oldu. Sabah gazetesinde başyazarlık yaparken Alemdar ve Peyam-ı Sabah gazetelerinde yazdı.
İzmir’in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükumeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükumetini tuttuğu için, İstanbul’un işgalcilerden kurtarılışının ardından Beyrut’a kaçtı.
Yüz ellilikler listesine alınması üzerine Suriye’nin vatandaşlığını kabul etmek zorunda kaldı.
1924 yılında çıkarılan bir yasa ile, davranışları ve yazılarıyla Kurtuluş Savaşına karşı çıktıkları, İstanbul Hükümeti ve düşman kuvvetleriyle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle 150 kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılarak sınır dışı edilmişti. Bunların arasında devlet adamları, gazeteciler ve çeşitli kesimlerden insanlar vardı.
Şeyhülislam Mustafa Sabri, Çerkez Ethem ve kardeşleri, Devlet Şûrası Reisi Rıza Tevfik Bölükbaşı, Aydede gazetesi sahibi Refik Halit Karay, İstanbul gazetesi sahibi Sait Molla ve gazeteci Refiî Cevat Ulunay akla gelenlerden bir kaçıydı. Bu dönemde Milli Mücadele'yi açıkça destekleyen ve İtilafçı basınla büyük bir hesaplaşma içinde olan Diken ve Güleryüz gibi mizah dergilerinin dışında, apolitik görünmekle birlikte Kurtuluş Savaşı başarılarını sevinçle karşılayan Karagöz ve Ayine gibi dergiler de vardı. Aynı dönemde Milli Mücadele'ye muhalefet eden tek mizah dergisi Aydede'ydi.
150’likler 29 Haziran 1938’de çıkarılan bir yasa ile Atatürk’ün sağlığında bağışlandı. Refik Halit, yurda döndükten sonra Tan gazetesinde 2 Haziran 1938 tarihli ilk yazısında şu gerçeği vurgulamıştı:
“Dönüş sevincim katmerlidir. Sevgili yurdumu ne halde bıraktım? Nasıl bir harika ile karşılaşacağım. Dumanı yaslı yaslı tüten bir fabrika bacası tanırdım; Zeytinburnu. Ankara’da tek bina Taşhan’dı. Bankalarda dilimiz ötmez, şirketlerde sözümüz sökmezdi. Trende, Türkçe’mi Rumlaştırmadan biletçiye meram anlatamazdım. Plajlarda yüzen yabancılara kıyıdan korkarak bakar, Avrupa’dan dönerken hudutta şapkamı pencereden atardım. Yurdumuzda toprağın kurusu bizim, yaşı elindi. Bıraktığım haldeki bu vatan yerine istiklal ve mucize ülkesine kavuşmaktan duyduğum heyecan içinde, ağlar döner ilan bebeklerine döndüm. Mütemadiyen tekrarladığım söz: Yaşa Atatürk, beni gurbette de göğsümü kabartarak yaşatan Atatürk.”
Refik Halit yurda döndükten sonra politikayla hiç ilgilenmedi. “Aydede” adlı mizah dergisini tekrar yayımlamaya başladı...
Tedavi gördüğü Şişli Sağlık Yurdu’nda 18 Haziran 1965’te 76 yaşındayken vefat etti. Kabri Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulunuyor.