Türkiye’de devlet ve vakıf olmak üzere toplam 206 üniversite var.
Hiçbir üniversitemiz maalesef dünyadaki ilk 500 üniversite arasında değil…
Sıralamaya bile giremiyoruz…
Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Karadağ'ın yaptığı araştırma üniversitelerimizin niçin dünyada ilk 500 arasına giremediğini çok net ortaya koydu.
Prof. Karadağ’ın tüm dünyanın kabul ettiği, Scopus ve Web Of Science bilimsel makale veri tabanlarında yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’deki 68 üniversite rektörünün hiçbir uluslararası makalesi yok.
Daha net ifade ile üç rektörden biri hiç uluslararası makale yazmadı…
Makale yazan 71 rektör ise hiç atıf almadı… Yani yazılan makaleyi ciddiye alan olmadı, hiç kimse kaynak göstermedi…
Rektörler böyle olunca üniversitelerimizin dünya ile ne kadar yarışabilir?
Rektör atanabilmek için gerekli olan 3 yıl profesörlük şartı 13 Eylül 2018 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kaldırıldı…
Artık herkes rektör olabiliyor.
Her işi ehline teslim etmek şarttır…
Rektörlük gibi çok önemli makama uluslararası bir tek makalesi bile olmayan birini atarsanız, üniversitelerde bilimsel gelişimi nasıl sağlarsınız?
Maalesef üniversitelerimizde bilimsel yarış yerine makam kapma yarışı yapılıyor…
Eskiden göstermelik de olsa bir seçim yapılırdı, en azından seçimde seçilenlerin atanma ihtimali oluyordu…
Şimdi seçim yok… Adamını ayarlayan rektör atanıyor…
Rektör atanmak için bilimsel çalışma yapmak yerine birilerine yakın olmak veya birinin icazetini alabilmek için yarışılıyor.
Böyle olunca da üniversitelerimiz dünyanın gerisinde kalıyor.
Gerçekten hakkıyla çalışan ve emek veren rektörlerimiz, profesörlerimiz, doçentlerimiz, akademik personelimiz var…
Zaten üniversitelerimiz onlar sayesinde az da olsa ayakta durabiliyor.
Ama gerçekten ilimden uzak, ilmi çalışmalar yapmak yerine ayak oyunları peşinde koşan kişiler de var…
Üniversitelerde bilim için yarış olmalı, makam için değil…
Üniversitelerimiz bilim yuvası olmalı…
Ayak oyunlarının oynandığı, birilerinin kuyusunun kazıldığı yerler olmamalı…
*****
Onurlu duruş
Eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, henüz üniversite öğrencisidir.
Bir gün rektör, rahmetli Ebulfez Elçibey'i odasına çağırır ve aralarında şu konuşma geçer:
- Ebulfez seni çok sevdiğimi biliyorsun.
- Biliyorum.
- Seni takip ediyorlar, biliyor musun?
- Biliyorum.
- Seni cezaevine atacaklar Ebulfez.
- Biliyorum.
- Gel, şu işlerden vazgeç. Türkiye'yi kötüleyen bir yazı yaz, sonra hangi makama istersen, seni o makama atayacaklar.
- Ben Türkiye'yi kötülemem.
- Makaleyi biz yazalım, sen altına imzanı at. Cezaevinden kurtul, hem de yüksek maaşlı bir makama gel. Fena mı olur?
- Ben Türkiye'yi kötüleyeceğime, cezaevinde taş taşırım.
Sonunda rektörün dediği gibi Elçibey tutuklandı, sürgüne gönderildi, taş taşıdı…
Ama Elçibey yolundan asla dönmedi, kimseye eğilmedi. Tarihe namuslu ve şerefli bir Cumhurbaşkanı olarak geçti… Elçibey, parayı ve makamı reddeden adam olarak tarihe adını yazdırdı.
O büyük lider, Azerbaycan Cumhurbaşkanı olduğunda bile kirada oturuyordu. Ayakkabı isteyen kızına “Maaşımı çekince alırım kızım” diyordu...
*****
TEBESSÜM
Yüzde elli
Bir okulda kimyadan geçme notu yüzde elliydi. Bir çocuk bu notu tutturmak için şaşmaz bir sistem bulduğunu iddia ediyordu. Sınavda, her sorunun cevabını işaretlemeden önce elindeki parayı havaya fırlatıyor ve yakaladıktan sonra cevabı hiç tereddütsüz işaretliyordu.
Ertesi günü kendinden emin bir şekilde profesöre giderek, notunu öğrenmek istediğini söyledi.
Profesör çocuğa baktı ve “Ha sen misin?” dedi.
Sonra cebinden para çıkarıp havaya fırlattı ve “Kaldın” dedi.
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Kaptanı usta olmayan gemiye, her rüzgar kötüdür.
George Herbert