Aradan 31 yıl geçti. 24 Ocak 1993'teki Uğur Mumcu Suikastı, diğer suikastlar ve birçok kanlı eylem yine karanlıklara içinde.

Çok eskiden beri halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek ve topluma korku salmak amacıyla sağdan soldan pek çok gazeteci, bilim insanı, sendikacı, aydın, öğrenciye saldırılar yapıldı, öldürüldü. Öldürülenlerin biri de halkın vicdanı olan Uğur Mumcu’ydu. Çünkü, bu saldırıları organize edenlerin karanlık ilişkilerini aydınlatıyordu.

Öldürülüşünün üzerinden 31 yıl geçti. O, toplumda büyük acılara neden olan ve sıradan, olağan gibi sağ-sol çatışması olarak sunulan olayların ardında derinliklerin bulunduğunu ortaya koymuştu.

Öğrenci çatışmalarında hem sağcı hem de solcu gençlerin eline silah verenlerin devlet görevlileri olduğunu, silah ve uyuşturucu kaçakçıları ile terör olayları arasındaki bağlantıları ortaya çıkartmıştı. Böylece karanlık güçlerin hedefi olmuştu. Sonuçta. Yaşadığı çağa tanıklık ettiği, halkı bilgilendirme görevini cesurca yerine getirdiği için öldürülmüştü.

Ne yazık ki, Uğur Mumcu’yu öldüren bombayı koyanları, yönlendiren karanlık odaklar hala ortaya çıkarılamadı.   

O günleri yaşayanlar hatırlarlar; 1993 yılının yaz aylarında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yu ziyaret etmişti.  Mumcu’nun avukatı M. Emin Değer’in de bulunduğu konuşma sırasında, Güldal Mumcu’nun ‘Bu olayların ortaya çıkmasını engelleyen bir duvar oluşuyor…’ demesi üzerine Mehmet Ağar ‘Evet, soruşturmayı engelleyen bir duvar var…’ demişti. Güldal Mumcu da  ‘Bir tuğla çekin o zaman, gerçekler ortaya çıksın..’ dediğinde  ‘Bir tuğla çekersem, duvar yıkılır…’ yanıtını almıştı.

Güldal Mumcu: "Çekin tuğlaları yıkılsın duvar, altında kim kalırsa kalsın" demişti. TBMM Başkan Vekilliği yapmasına rağmen, o tuğlanın çekilmesini sağlayamadı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun durumu da aynı. Aradan geçen on dört yılda bir tuğla çekilemiyor.

Hayretim odur ki, Sivaslılar Muhsin Yazıcıoğlu’nu dillerinden düşürmezken, bu cinayeti aydınlatmak görevinde olan siyasetçilere kollarını açıyor ve bu işi çözmeden bu kente ayak basmayın, diyemiyor.

Haberlerde gördüğüm, sezdiğim odur ki, bugün de gazetecilere yapılan saldırılar karşısında ülkeyi yönetenler üç maymunu oynama durumunda kalıyorlar. Sıradan olağan kavga, şiddet olayı olarak kabul ediliyor. Saldırıları gerçekleştirenlere karşı cezasızlık uygulaması sürdüğü kanısına sahip oluyorum.

Umarım ki, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü, verilen resmi demeçlerin ötesinde sözde değil özde gerçekleşir. Halkın haber alma, gerçekleri öğrenme ve bilgilenme hakkının önündeki tuğla çekilir, duvarlar yıkılır gerek politikacılara gerek gazetecilere yönelik saldırıların gerçek azmettiricileri bulunur.

Uğur Mumcu’nun ölümünün 31. Yıldönümü. Onu sevgi, saygı ve rahmet dileklerimle anarken ondan bir alıntı yapmak istedim:

“…………

Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize.

Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen

ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.

Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler,

gizli emirlerle başlarımızı ezmek,

kanlarımızı emmek istediler.

Amerikan üsleri kaldırılsın dedik,

sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

 

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde

ey halkım, unutma bizi...

 

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi

savunduk; komunist dediler.

Ülkemiz bağımsız değil dedik;

kelepçeyle geldiler üstümüze.

Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı

dalgalandırdığımız bayrağımızı

daha dik tutabilmekti bütün çabamız.

Bir kez dinlemediler bizi,

Bir kez anlamak istemediler bizi...

 

 Vurulduk ey halkım,

unutma bizi...

……..”