Son dönemde izlediğim en ilginç dizilerdendi Kübra.

Dizide; iyi niyetli ve dindar bir gencin telefonuna mesajlar geliyor. Bir noktadan sonra gelen mesajlara inanan kahramanımız Tanrı benimle konuştu demeye başlıyor. Hatta Kübra adlı yapay zeka algoritmasını geliştiren ekipten birinin vicdanına yenilip olayı açıklaması bile durdurmaya ve geri döndürmeye yetmiyor olayları.

Korkutucu kısım başrol oyuncusunun Kübra açıklamasını duyduktan sonra “Allah’ın hikmetinden sual olunmaz. O bana ulaşmak için size bu programı yaptırdı; benimle konuşan bilgisayar programı değil Allah’tır” yanıtı.

Mantıksal açıdan bu cümlenin ya da önermenin reddedilecek bir tarafını bulamazsınız. Açıklama da getiremezsiniz. Söyleyebilecekleriniz kendi inancınız ve size öğretilenlerin dışına çıkamaz bu da ne yeterli bir cevap olur ne de açıklayabilir sorunu.

Kurgu ve mantıksal yapı hatasız kurulmuş. İyi ve başarılı bir dizi olmuş.

 Bu dizinin ana fikrini en yalın haliyle açıklayacak olursak bir kişiden başlayarak insanları kendinin Allah olduğuna inandıran bir algoritmanın yani yapay zekanın, bilgisayar programının Dünyayı ele geçirme, sosyal deney çalışması, devrim ya da toplumu değiştirme, geliştirme çabası olarak açıklayabiliriz. Sanırım bu kısmı ikinci sezonda çözümleyeceğiz.

Şaşırdığım başka bir konu da Kızıl Goncalar adlı dizinin etrafında koparılan fırtına, yaratılan baskıyla dizinin yayın hayatının sonlandırılması. Oysa Kızıl Goncalar adlı dizide anlatılmaya çalışanlar toplum içinde hepimizin şahit olduğu gündelik, derinliği olmayan olaylar. Ne yazık ki ülkemizde bir kısım insanlar sembollerle, görsel algılarla düşünüyor ve benimsediği sembolü kabullenmediği bir öykünün, görselin, olayın içinde gördüğünde öfke patlamaları yaşıyor. Bu türdeki düşünme asla çözümleme yapmıyor; hiçbir sonuca da ulaşmıyor. Düşünemediği için karşısına çıkarılanları kendine saldırı olarak algılıyor ve direk saldırıya geçiyor bu zihniyet.

Kübra Allah, Tanrı, peygamber, inanma biçimleri üzerine bireylerde bir beyin fırtınası yaratırken henüz bu dizi için bir öfke patlaması görmedik. Hiçbir mecrada diziye saldırı başlamadı. Olmasın da zaten. İzlenebilir, üzerinde konuşulacak derinliği olan bir dizi çekmişler.

Sanatçı hangi alanda olursa olsun içinde yaşadığı toplumdan daha fazlasını öngörür. George Orwell’in kitaplarında yıllar öncesinden günümüzün distopik dünyasını anlatması gibi. Dizinin alt metinlerinden biri de kıyameti belki de yapay zekanın başlatacağı. Ve bu kısmı bence çok daha önemli.

Yapay zekâ hayatımızın her alanını işgal etmek üzere. Büyüme ve yayılma hızı inanılmaz. En korkuncu da kendi kendine öğrenme yeteneği var birçok sistemin. Şu anda bu yönü engellense de (bu engellemenin nedeni internet denen gayya kuyusunda doğru olmayan çarpıtılmış bilgilerin olması) bir elektrik arızasıyla karşı tarafa geçip geçmeyeceğini bilmiyoruz.

Çağımızın önemli isimlerinden Umberto Eco; “kıyamet bir elektrik arızasından kopacak“ diyerek belki de çok önemli bir öngörüde bulunmuştu yıllar önce.

Araştırma yapmak için yazdığımız bir sözcüğü saniyeler içinde milyarlarca doküman, yazı, fotoğraf arasından tarayarak ekranınıza getiren arama motorlarını düşünün. Hızı ve büyüklüğünü. Ayrıca bütün dünya üzerinde kimin hangi sözcüğü yazdığını bilip ilgi alanınıza göre karşınıza reklamlar çıkaran o devasa makineyi ve neler yapabileceğini hayal edin.

Artık bizi yönetenleri de bu makineler seçiyor. Daha doğrusu anlaştıkları adayları bizim seçmemizi sağlıyor.

Kabul edelim makine insanı yeneli çok oldu.

Eğer ilginizi çekerse ve izlemek isterseniz benzer bir film de 2014 yapımı Evrim (Transcendence) adlı film. Ana konuları aynı gibi.

En önemli soruyu soralım yazıyı bitirmeden; o makine/yapay zeka kimin ve neye hizmet ediyor?