Günlerdir TOGG konuşuluyor, başka bir deyişle üretilecek olan yerli otomobil…

Kimileri öve öve göklere çıkarıyor. Hatta “Vatan bölünmez, bayrak inmez, ezan susmaz” sözlerine “TOGG’u durduramazsınız” ekleyecek kadar ileri gidenler bile oldu…

Kimileri de aradaki çelişkilere dikkat çekiyor, şüpheleri gündeme taşıyor.

Aklı başındaki hiç kimse bırakın yerli otomobile, ülkemizde toplu iğne üretilmesine bile karşı çıkmaz, çıkmıyor. Hatta herkes niçin samanı bile ithal ediyoruz; her alanda niçin dışa bağımlı hale getirildik diye eleştiriyor, dert yanıyor.

Sadece TOGG değil, keşke yüzlerce marka ve model yerli otomobil üretebilsek, hatta otomobil alanında dünyada bir numara olsak, olabilsek.

Kuzey Kore gibi, Hindistan gibi teknolojinin en azından birkaç alanında dünyaya biz hükmetsek…

Asıl sorun TOGG değildir, yerli otomobil üretiminde her şeyin açık ve şeffaf olunmaması, kamuoyunun yeterince bilgilendirilmemesidir.

Soruluyor, TOGG’un maddi boyutunu kim karşılıyor, devlet mi, özel sektör mü? Özel sektörse kimler ne kadar hisse sahibi?

Özel sektör yapıyorsa devlet desteği ne kadar, fabrika arsası veya kirasında kolaylık sağlandı mı, sağlandıysa ne kadar? Vergi indirimi veya özel teşvik var mı?

Yine sorulur ki, TOGG’un üretimi ne kadar yerli, hepsini biz yapabiliyor muyuz? Ne kadarını kendi imkanlarımızla yapıyoruz, ne kadarı dışa bağımlı?

Bu sorulara açıklayıcı ve net cevap verilmediği zaman kafaların karışması normaldir.

TOGG üretim bandından indi denildi, bant nerede diye soruldu. Bant görüntüleri yayınlandı, niye kesik, hepsi net değil diye soruldu.

Eğer bu kadar kafa karışıklığı varsa, işi uzatmanın anlamı yok ki, TOGG’u banttan indirme töreninde herkesi fabrikaya çağırırsınız, her şeyi gözleriyle görürler ve tartışma da biter.

Hadi o zaman aklınıza gelmedi, hemen şimdi yapın…

Birilerinden bir şeyler kaçırıyor gibi davranılınca kafa karışıklığını gideremezsiniz.

Hepsi yerli ve milli olsa, tek vidası bile dışa bağımlı olmadan otomobil üretilse bile dünyanın en büyük işini başarmış gibi zafer nidaları atmak da neyin nesi oluyor.

El alem uzayda neredeyse otomobil fabrikası kuracak, üretim yapacak, biz bir otomobil üretebildik diye bayram ediyoruz.

Kaldı ki, ilk üretilen yerli otomobil de değil.

Daha önce “Devrim” adıyla devlet tarafından otomobil üretildi, hangi kafaya hizmetse fabrikası kapatıldı.

Yine meşhur Anadol da yerli üretimdi. Bunlar 50-60 yıl önce üretilen otomobiller…

Yabancı markalar tarafından halen üretimi ülkemizde devam eden otomobilleri saymıyorum bile…

Bugüne kadar yıllardır niçin kendi otomobilimizi, hatta uçağımızı üretmedik diye sorumlulardan hesap sormamız gerekirken…

Ne kadarının yerli olduğu bilinmeyen ve hâlâ sokaklara inemeyen TOGG ile bayram etmek hangi aklın işidir.

Ne yazık ki hayallerimiz bile ancak TOGG kadar…

*****

Parayı harcamak kültür işidir

Bir insanın ve toplumun kumaşını kazandığı parayı nelere harcadığından anlayabilirsiniz.

Gelişmiş ülkelere bakalım…

İdarecileri bisikletle işine gider, küçücük dairelerde yaşarlar, dolaplarında birkaç kıyafet; son teknoloji telefonlar, lüks arabalar ilgi alanlarında bile değil.

Ama dünyada gezmedikleri görmedikleri yer yoktur, evleri kitap dolu; sergiler, festivaller, filmler, hepsini takip ederler.

Bir de bize bakalım parayı bulunca neler yapıyoruz?

Önce daha büyük bir ev, yeni eşyalar, son teknoloji telefonlar alınır.

Kadınlar arazi cipiyle kuaföre, alışverişe gider. 150 çift ayakkabısı için özel dolap yaptırır ama evinde kütüphanesi yoktur.

Gerekirse kredi çekilip düğün yapılır, maksat namımız yürüsün. Sade bir nikâhla evlilik mi olur, sonra el alem ne der?

Bizde bütün vitrin el alem için, paramız el alemin beğenisine hizmet eder. Tek derdimiz gösteriş, başkalarına hava atabilmek…

Başkaları küçük dilini yutsun diye değil, kendimizi geliştirmek için para bize hizmet etmeli.

Görgüsüzlük ve şatafat insanların cehaletten kaynaklanan eksikliğini kapatma çabasıdır, başka bir şey değil.

Ne kadar sade bir hayat tarzın varsa o kadar gelişmişsin demektir.

(Alıntıdır)

*****

TEBESSÜM

Kaç saat?

Yoldaki adam at arabasındaki Temel’e sordu:

- Trabzon’a ne kadar sürer?

- Yarım saat.

- Ben de binebilir miyim?

- Buyur.

Bir süre yol aldıktan sonra yine sordu:

- Şimdi ne kadar kaldı?

- Bir saat.

- Nasıl olur demin yarım saat sürer diyordun!

- Elbette, biz aksi yöne gidiyoruz.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Küçüklerin büyüklük taslaması kadar tehlikeli bir şey yoktur.

Slefan Zweıg