Ahmet Kutsi Tecer’in Paris’e gidişi, sanat ve edebiyat anlayışında yeni bir ufuk açmıştı. Ancak o, alışılanın ve beklenenin tersine Yahya Kemal gibi, kendi kültürüne ve tarihine özlem duyarak ülkesine döndü. Kendi kültür ve edebiyatına karşı daha büyük hayranlık duymaya başladı. Özellikle tiyatro eserlerinde, geleneksel tiyatromuz içerisinde çok önemli yere sahip olan köy tiyatrosunun gündeme getirilmesinde öncü oldu.
Felsefe öğrenimini 1927-1929 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde tamamladı.
1928 yılında öğrenciyken, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun yönettiği Halk Bilgisi Dergisinde, Paris'te Kütüphanelerde bulduğu bilgileri yayınlamıştı.
Gazi Eğitim Enstitüsü ve Öğretmen Okulu'nda Türkçe öğretmenliği ve edebiyat öğretmenliğine getirildi. Eniştesinin arkadaşı Ahmet Hamdi Tanpınar’la birlikte “Görüş” dergisini yayınlamaya başladılar.
Ancak zorunlu hizmeti nedeniyle, Sivas Erkek Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak gönderildi.
Ahmet Kutsi Tecer, 1942 yılında Talim Terbiye-Kurulu Üyeliği'ne atandı. Bu tarihten başlayarak, Halkevleri Genel Merkezi'nin çıkardığı Ülkü dergisiyle yakından ilgilenmeye başladı. 1945'e kadar Ülkü’nün başında kalmayı sürdürdü. Onun ikinci sanat dalının tiyatro olduğunu söyleyebiliriz. 1940'1ı yıllarda köy oyunlarına ilişkin araştırmalarının sonucunu “Köy Temsilleri” adını verdiği kitapta toplamıştı.
Daha sonra tiyatroya ağırlık veren Tecer, unutulmaz eserler kazandırmıştı. Basım tarihi bakımından en eski eseri "Koçyiğit Köroğlu"ydu. Bu oyun 1941 – 1942 yılları arasında Ülkü dergisinde bölümler halinde yayınlanmıştı.
Ahmet Kutsi Tecer 1942 yılında Bakanlığın üst düzey bir görevine, Talim Terbiye Kurulu üyeliğine atanmıştı. Bu görevi uzun sürmedi. O yıl yapılan ara seçimlerde Adana milletvekili olarak TBMM çatısı altına girdi. Bir yıl sonraki Genel Seçimlere de ise Şanlıurfa Milletvekili oldu.
1946 yılında çok partili hayata geçilirken, onun siyesi hayatı bitiyordu. Gazi Eğitim Enstitüsündeki eski görevi felsefe öğretmenliğine döndü.
Tecer'in Paris hayatının ikinci dönemi, öğrencilik hayatından sonra 1947 yılında Kültür Ataşeliği yapmak için gittiği dönemdi.
Aramızdan ayrılışına kadar geçen sürede özellikle folklor kurumlarıyla yakından ilgilendi.
Ahmet Kutsi Tecer, 23 Temmuz 1967 pazar gecesi Vakıf Gureba Hastanesi'nde vefat etti.
Ahmet Kutsi Tecer, bir yandan da kendi şiirini yazıyordu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında etkin olan edebi akımlardan Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler arasında girmedi. Ancak bunların birleştiği nokta “Memleketçi Şiir” geleneğiydi ki, Tecer bu geleneğin bir parçasıydı.
Ahmet Kutsi Tecer, Cumhuriyetin vücut bulduğu vatanın kurulması için cephede savaşanlardan değildi. Ama o Cumhuriyetin yücelmesi için kalemiyle eğitim ve kültür cephesinde görev aldı... "Orda, uzakta" ki köylerdeki halkın kültürünü yaşadı, yaşattı, gelecek kuşaklara aktardı.
Yukarıda sözünü ettiğimiz gibi 4 Eylül 1901’de doğan Cumhuriyet’in aydın öğretmeni Ahmet Kutsi Tecer, adı 4 Eylül’le özdeşleşen ve Cumhuriyet’in temelinin atıldığı Sivas’ın kültür ve sanatında 86 yıldan beri silinmeyen iz bıraktı.
Dört yıl kaldığı Sivas, Ahmet Kutsi Tecer’in hayatında bir dönüm noktasıydı. Yönünü burada buldu. Sivas’ta, toprak altında kalmış hazineleri gün yüzüne çıkaran ve onları ulusuna armağan eden bir define bulucu oldu. Sivas’la öylesine özdeşleşti ki, 1934 yılında Soyadı Kanunu çıktığı zaman, Ulaş, Kangal, Şarkışla, Gemerek ilçeleri arasında yer alan Tecer dağlarının adını kendine soyadı olarak aldı.
Yarın Ahmet Kutsi Tecer’in Sivas’taki büyük keşfini anlatacağım.