lbet, bilen biliyor ama, bilmeyene çilingir sofrasına kurmadan söylemem. Eğer yüreğiniz yetiyorsa, bu sofradan tadın, yutun, için. Yanlış anlamayınız lütfen. Ya da öküzün altında buzağı aramayınız.
Çilingir Sofrası aşağıya aldığım şiirin adı:
“Bu zıkkımın yanında
Arnavut ciğeri ister, bir.
Çiroz salatası ister, iki.
Cacık ister, üç.
Adalet, müsavat, hürriyet demeye
Sadece yürek ister.”
Elbette bu şiirin sahibini biliyorsunuz. Bazılarınız, dilimin ucunda ama, çıkaramadım. Birazdan aklıma gelir diyeceksiniz. Nereden biliyorum, ben hatırlayamayınca öyle yapıyorum. Gençliğimden olsa gerek sıkça böyle oluyor.
Bir şiir daha ekleyeyim de benim gibi dilinin ucuna gelen gençlere ip ucu olsun:
“ Eloğlu binlik bozdurur
'Ben bozduramam'
Eloğlu başını yastığa kor komaz uyur
Ben uyuyamam
Eloğlu sofrasında dokuz türlü
Benim aç yattığım olur bazen
Benim evim gecekondu
Eloğlunda apartıman
Eloğlunda ince müzik
Benimkisi aman aman
Benim kuru başım bana yeter
Eloğlunda karı kızan
Ben keçileri kaybettim
Eloğlunda usta çoban
Bu soyadı bana haram”
Evet şairimizin soyadı “Eloğlu” adı da Metin. Metin Eloğlu aynı zamanda ünlü bir ressamımız.
Metin Eloğlu, ortaokuldan sonra, 1943’te Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi. 1946’da siyasi nedenlerden dolayı iki ay tutuklu kaldı. Olay üzerine Akademi’deki kaydı silindi. 1947’de başladığı askerlik hizmetini, disiplinsizlik nedeniyle aldığı uzatma cezaları nedeniyle ancak 5 yılda tamamlayabildi
Edebiyata öyküyle adım attı. 1942’de Serveti Fünun-Uyanış dergisinde ilk öyküsü yayınlandı. 1943’te İzmir’de basılan Kovan dergisinde de Mehmet Metin imzasını taşıyan “Sabah Şarkısı” şiirine yer verildi. Ressam olarak birçok çalışma ve sergiye imza attı.
1967’de düzenlenen 1. DYO Sergisi ile ve 1976’da yapılan Yarımca Sanat Şenliği’nde birincilik ödülü aldı. Eserlerinde adının dışında Mehmet Metin, Mehmet Emin, Ali Haziranlı, Etem Olgunil ve Nil Meteoğlu imzalarını kullandı. Ayrıca birçok eleştiri yazısı kaleme aldı. 16 Ekim 1985'te İstanbul'da öldü.
İlk kitabı, Orhan Veli'nin 'Şoförün Karısı', 'Dedikodu', 'Tahattur', 'Altın Dişlim', gibi, lümpen orta tabakanın dilini ve duyarlılığını yansıtan şiirlerinden esinlenmiş bir şairin ürünlerini içeriyor. Ayrıca Nazım Hikmet'in 'İnsan Manzaraları'nın etkisi de seziliyordu.
Sultan Palamut’ta konuşma dilinin engin tatlarını, edalarını, tonlamalarını çok başarıyla kullandı. Şiire ustalıkla özümsetilmiş bir argo, humor ve ironi'yle, yeni şiirimize getirdiği olanakların alanını daha da genişletmişti. Metin Eloğlu, ilk kitaplarıyla, kendi dönemini ve kendinden sonraki kuşakları büyük ölçüde etkiledi.
Yine sanatçının “toplum ve tabiatla ilişkisini büsbütün kesmemesi” gerektiğini bunu yaparken de “kopyacılığı, taklitçiliği, basmakalıp realizmi, konu ezberciliğini değil dış dünyada olup bitenleri, iç dünyasının yenileyici gücünü yararlı bir araç olarak tanıması” ile sanatına yansıtması gerektiğini öne sürüyordu.
"Kolay anlaşılan şiirin, kolay yazılabildiği kanısına vardım deneyler sonucu. Daha açığı: şiiri anlamak da, tadına varabilmek de özel bir çaba işi," demişti.
Özetle, Metin Eloğlu, edebiyatımızda yazdıklarıyla, yaptıklarıyla kendine has bir çizgi tutturmuş, akımlarla dirsek teması olsa da hiçbirine dâhil olmamış, ilk kitabından itibaren sanatını hayatına koşut tutarak geliştirmiş, resimden kazandığını şiire aktarmış, özgün sanatçılarımızdan biriydi.
Kitaplarından bazıları şunlardı: Düdüklü Tencere, Sultan Palamut (Seçilmiş Hikâyeler), Odun, Horozdan Korkan Oğlan, Türkiye’nin Adresi, Ayşemayşe,, Dizin, Yumuşak, Rüzgâr Ekmek, Hep, Yine, Şiirce, Ay Parçası, Önce Kadınlar, Bektaşi dedikleri….