Tarihin dönüm noktalarından birindeyiz. Yaşamın, kavramların, geleneklerin hızla değiştiğine şahit oluyoruz. Dünyayı saran 3. Paylaşım savaşları bitince bambaşka bir sistemde nefes alamaz hale geleceğiz.

Birçok ülke dijital paraya geçmek için alt yapı çalışmaları yapıyor. Son günlerde ülkemizin de altına dayalı bir dijital paraya geçeceği söyleniyor. Amerika ve Çin dijital para hazırlıklarını çoktan bitirdi.

Her alanda yaşanan gelişme ve ilerleme insanların yaşamına yeni türde bir otomasyon olarak girdi. Her yer izleniyor kameralarla, trafik cezaları bilgisayarlar tarafından yazılıyor. Bu durumun bir ileri aşaması insanlara çip takmak. Aslında hepimizin cebine giren telefonlarla bunu bir anlamda gerçekleştirdiler.

Yakında evinizin kapısını kolunuzdaki çipe yüklenen bilgilerle açacaksınız. Arabanızı aynı çip çalıştıracak. Sahip olduğunuz para ise bankada sanal bir rakam olacak. “Onların” sözünden çıkarsanız kendi evinizin kapısını açamayacaksınız. Arabanız çalışmayacak. Var olan paranız bir ve sıfırlardan oluşan bir bilgisayar kodu olduğu için “onlar” izin verirse ekmek alıp karnınızı doyuracaksınız.

Tarih boyunca insan haksızlığa ve zulme karşı savaş vermiş ve birçok savaşı kazanmıştır. Bu savaşın içinde yer alan insanların tek amacı birazcık nefes alabilmekti. Fransız devrimi 1789 yılında sömürüye ve zulme karşı çıkan halk tarafından yapılmıştır. Tarih sömürüye, diktatörlüğe, tek zümre yönetimine isyan edenlerle doludur.

Elinizde sistemin dışında kalmanızı sağlayacak bir mal varlığınız varsa yani toprağınız, altınınız, gümüşünüz varsa size dayatılan sömürü ve köleleşmeye karşı çıkabilirsiniz. Toprağınızda sizi ayakta tutacak üretimi gerçekleştirebilirsiniz.

Sanırım önümüzdeki yıllarda en değerli varlık toprak olacak. Dünya nüfusu hızla artıyor ama topraklarımız aynı kalıyor. Üstelik yıllardır vahşice kullandığımız için her geçen gün toprakların kalitesi de düşüyor. Bir an gelecek su ve gıdaya ulaşmak önemli bir sorun olacak.

Birkaç öngörüde bulunacak olursak; yapay zekâ ve bilgisayarlar kamyonları, otobüsleri, taksileri insansız hâle getirecek. Hatta bu aşama çoktan aşıldı aslında. Fabrikalarda robotlar üretim yapıyor, birçok otomotiv markası otonom araçları üretti bile. Gelişme hızlandıkça “insana ihtiyaç” azalacak ve kitlesel işsizlikler göreceğiz.

Sistem değişecek. Şehirler daha da kalabalık olacak. Yeni yeni hastalıklar ortaya çıkacak ya da çıkarılacak. Şimdiden kendiniz ve çocuklarınız için yeni seçenekler yaratın ve mutlaka içeriğinde toprak ve su olsun.

Hepimiz ayakta kalmayı ve ihtiyaçlarımızı üretmeyi öğrenmeliyiz.

Öyle sorunlarla karşılaşacağız ki tek başımıza çözmemiz olanaksız olacak. Korunma, gıda, su için yeniden kabileler halinde yaşamaya geçeceğiz belki de.

Kesif bir huzursuzluğun içindeyiz. Huzurumuz yok, mutsuz ve kaygılıyız.

Bırakmıyor ruhumuzu tedirginlik. İçimizin ürpermesi geçmiyor.

Edebiyatla, doğayla, çiçeklerle, yağmurlarla, rüzgarlarla ilgili yazılar yazmak istiyorum ama olmuyor bu günlerde. Yazı da denemez belki de buraya kadar okuduklarınıza. Monolog daha doğru gibi. Aslında sadece konuşuyorum kendimle.

Söylemediğim benim olmuyor. İnsan söylemeden farkına varamıyor. Yazdıkça farkına varıyorum; anlıyorum diye açıklamaya çalıştım bu durumu. Geçenlerde Cemal Süreya ile ilgili bir yazıda ‘’şiir öğretir’’ dediğini okudum. Belki bu cümle de açıklamama yardımcı olmuştur.

Tedirgin, huzursuz ve mutsuzuz farkına vardıklarımızdan dolayı. Artık kaygılarımız neredeyse gözle görülür elle tutulur halde.