Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur. Kavunun gelişi de karpuzdan belli oldu. Dün “Kesmece bunlar, kan kırmızı diyerek,” karpuzları seçtirmeye kalkışmıştım. Bugün kavunları nasıl seçeceğim. Zor iş, liyakatlisini bulsam, albenisi olmuyor, görkemlisini buluyorsunuz, tadı tuzu olmuyor. Herkesin burnu hassas değil ki, dibini koklasın. Zira, insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa” denilmiş. “Karşındaki bir insan, kavun değil ki koklayıp, olmuş mu, olmamış mı anlayacaksın,” diye eklemişler. Ayrıca unutmamak gerekir ki, soysuz güzellik, kokusuz kavuna benzermiş.

Renk bir ölçü mü, hapsine bir kulp da buluyorlar, övgü de diziyorlar. Sarının aklı şeytanlık da. Karpuz gibi yata yata


Sarı kavun yemezler

Seni bana vermezler

Gel bu gece kaçalım

Karanlıkta görmezler.”


Karanlıkta görüp görmemek kadılara özgü bir yetenek. Şeyh Sadi Şirazi, “Kadı, rüşvet olarak beş tane hıyar yerse, On kavun tarlasını bir hüküm ile sana verir.”

Hayat pahalılığı böyle giderse, gerçeğini göremeyeceğimiz için, rüyalar olmasa kavunu hiç göremeyeceğiz. “Rus kızı votka gibidir tek başına içilir, hiçbir şey istemez ama Türk kızı rakı gibidir. Yanında meze ister, peynir kavun ister, ister oğlu ister,” diye espriler yapamayacağız. Çünkü, hayal meyal hatırladığıma göre, rakı sofrasında beyaz peynir kral ise, kavun onun kraliçesiymiş. Bir seçim arifesinde kavun karpuz felsefesine kafayı takınca, çorap söküğü gibi geldikçe geliyor:

İnsanoğlu kesilmemiş kavun, karpuz gibiymiş. Kavunun, karpuzun tadını alabilmek için kesmek, insanı tanımak için de onunla aynı yastığa baş koymak gerekiyormuş.” (Sinan Akyüz)

Anladım bu şehir başkadır, herkes beni aldattı gitti, yine kamyonlar kavun taşır, fakat içimde şarkı bitti. (Cahit Külebi)

Her günüm mis gibi dünya kokan bir kavun dilimi senin sayende. (Nazım Hikmet Ran)

Felek bu, kanbur felek! kimine kavun yedirir kimine kelek. (Türk Atasözü)

Ah ah ah! Niçin 1 Nisan’da hatırlamadım? Flaş flaş flaş diye haberi patlatırdım da beni el alem kıskanır, çatır çatır çatlardı:

Flaş Flaş rakı peynir fiyatını gören kavun kendini astı.”

Şakayı bir yana bırakalım. Kavun seçerken ne yapmalısınız? Yazdığım bildiğimden değil, okuduklarımdan:

Olgunlaşmamış kavunun kabuğu çok sert olurmuş. Dış çeperlerine elinizle vurarak onun iyi olup olmadığını anlayabilirsiniz. Kavunun kabuğu yumuşakça olmalı. Ancak çok yumuşaksa içinin geçtiğine işaret olabilir.

Kavunun yalnız kabuğu değil dibi de önemli. Dokunun. Eğer yumuşaksa olgunlaşmış ve içi tatlıdır.

Kavun, boyuna göre ağır olmalı. Ağırlaştıkça içindeki şeker oranı da artacağı için boyutuna göre daha ağır olur.

Kavunun kabuğuna vurduğunuzda tok bin ses çıkıyorsa, tatlanmış ve olgunlaşmıştır. Eğer tiz bir ses çıkıyorsa henüz olgunlaşmamış ve içi boştur. Onu seçtiğiniz takdirde lezzetsiz bir kavun yemiş olursunuz.

Geldik yazımın başında belirttiğim konuya: Kavunun dibini koklayın. İnsanlar için kullandığımız "Kavun değil ki bu, dibini koklayıp seçesin" sözünün doğruluğunu kanıtlayabilirsiniz. Dibi hoş bir koku veriyorsa bu o kavunun içi tatlıdır demektir.

Eğer seçtiğiniz kavunun dış dokusu tırtıklı ve çizgiliyse bunların düzgünlüğüne dikkat edin. Çizgiler ne kadar düzgünse içi de o kadar lezzetli çıkacaktır. Sapını çektiğinizde kopuyorsa o kavunun olgunlaştığına karar verebilirsiniz.

Her ne hal ise:

Kavun, karpuz almalı

Pahalıya satmalı

Senin gibi güzelle

Kış gecesi yatmalı.


Haydi canım sen de, önümüzde bahar, var yaz var, yatmak için kışı niçin beklesinler?