Genç arkadaşlarımın pek çoğunun tanımakta zorluk çekeceği bir milli şairimizden söz edeceğim: Mehmet Faruk Gürtunca…

Bizim çocukluktan ilk gençlik dönemine geçişimiz sürecinde milli duygularımızın filizlenmesinde can suyu olanlardan biriydi Mehmet Faruk Gürtunca. Benim hocamdı. Hizmetinde bulunmuştum. Gazetecilik mesleğine sahibi olduğu Her Gün Gazetesinde başlamıştım. Kısa bir süre önce vefat eden oğlu Uğur Gürtunca ile birlikte yakın ilgilerini desteklerini görmüştüm.

Eğitimci, gazeteci ve siyasetçi Mehmet Faruk Gürtunca, 1904’de Edirne’de doğdu. 5 Ağustos 1982’de aramızdan ayrıldı.

Edirne Öğretmen Okulu mezunuydu. Dişçilik okulunu da bitirmişti. İstanbul'da İçtihat, Servet-i Fünûn, Hayat, Süs dergileri yazarlığı; Selanik'te Selamet, Her Gün Ekspres, Her Gün, Edirne, Siyasi Yıldırım Postası, Demokrat Politika ve Yeni Halk gazeteleri sahiplikleri ve baş yazarlığı yaptı. Ülkü Matbaasını kurdu. Kadın Aile Mecmuası sahipliği, Türk Basın Birliği ve Türk Eğitim Derneği Başkanlığı, 1957-1960 TBMM XI. Dönem İstanbul Milletvekilliği yapmıştı. Okulllar için ünite dergileri çıkardı.

Balkan Savaşları’na, I. Dünya Savaşı’na ve sonrasında İmparatorluğun parçalanışına, İstanbul’un, İzmir’in işgaline, bağımsızlık mücadelesine kendi ömürleri içinde tanık olmuş, bu karmaşanın ortasında yaşamış olan bir nesildendi.

İtalya’nın Akdeniz’de ve Balkanlar’da tehditleri, faşist Mussolini’nin her fırsatta dile getirdiği emperyalist emelleri ve “Mare Nostrum” gürültüleri, işgal kalkışmaları günlerinde Mehmet Faruk Gürtunca şiirleri ve sloganlarıyla milli heyecanın canlı tutulmasına katkı vermişti.

Bunlardan biri “Dokunmayın Bu Aslana”ydı ki, şiir kitaplarını ad olmuş, yayınlamakta olduğu Her Gün Gazetesi’nin logosunda yer almıştı.

Bir neslin ve bir dönemin psikolojisini Mehmet Faruk Gürtunca’nın şiirlerinden anlamak mümkündü.

Mehmet Faruk Gürtunca’nın sözlerini yazdığı Marşlarından biri “Ankara Türk elinin coşkun kalbi Ankara” adını taşıyordu. Kimi şiirleri mehter olarak bestelenmişti. Bunların içinde “Mehter vuruyor tarihin aksetmede yadı” ve “Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar” adlarındaki mehter marşları milli günlerimizde okunmakta.

Bestelenen güftelerinden de iki örnek verebilirim: “ Gece her yer dalıyor uykulara - Hikmet Münir Ebcioğlu “yaprakların altında saklanan bir gülsün-Necip Gülsün

Mehmet Faruk Gürtunca’nın çocuk şiirlerinden bestelenenler ve dillerden düşmeyenler vardı. Örnek olarak Modern Folk Üçlüsü’nün söylediği “Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu / Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu’yu”, şarkısını gösterebilirim. Gürtunca 1926 yılında uğrunda can feda edilecek bir yurt güzellemesi olarak Anadolu’yu idealize etmişti:

“………..

Billûr ırmakları var,

Buzdan kaynakları var,

Ne hoş toprakları var,

Gezsen Anadolu’yu!

Gülerken köylü kızlar

Güler sanki yıldızlar..

Ne kalbin, gönlün sızlar.

Gezsen Anadolu’yu!

Derde şifa bulursun,

Halkta vefa bulursun,

Kim der cefa bulursun

Gezsen Anadolu’yu?

………..

Ne eşsiz yerleri var,

Beldeler dilberi var,

Bin Bursa, İzmiri var

Gezsen Anadolu’yu!

Bir ağaç kabuğundan,

İçince bir tas ayran,

Erir, varsa her yaran

Gezsen Anadolu’yu!

Hanlar, köprülerden aş,

Ellerden ele dolaş,

Yumuşak gelir her taş,

Gezsen Anadolu’yu!

……..”

Genç İtalyanlar ve İtalyan Şairler Türkiye’yi, Atina’yı, Pire’yi ve bütün Ege’yi alacaklarını söylüyorlardı. Faruk Gürtunca’nın, bunları yazan İtalyan şairlerine yine şiirlerle cevabı, “Bu Arslana Dokunmayın” kitabında yer almıştı.

Bilir misiniz kimdir, Türk denilen bu ulus,

Bilir misiniz, kimin, göz diktiniz yurduna!

Siz bizi, dedenizin dedesine sorunuz

Söz atmayın Asyanın yırtıcı bozkurduna!”

1946 baskısı Dokunmayın Bu Vatana adlı ikinci kitabın alt başlığı “Moskoflara Cevaplar”dı. Çünkü, bu kez Ruslar Türkiye’den toprak talep ediyorlardı. İstedikleri yerler arasında Kars, Ardahan, Artvin, Oltu, Tortum, İspir, Bayburt, Gümüşhane ve Giresun’a kadar Karadeniz yöresiydi.