Kişisel gelişim, psikolojik refah arayışı, bireysel özgürlük, kendini ifade etme, farklı olma arzusu, çok kültürlülük, globalleşme… Bilinçaltı, metafizik, mistisizm, spiritüalizm, okültizm… Düz Dünya, şifacılık, büyü, evrim karşıtlığı, astroloji…
At izi, it izi… Farkında mısınız bilmiyorum ama Dünya hızla bir "Post-Truth" dönemine doğru ilerliyor. İnançlar gerçekleri gölgeliyor ve gerçekler değersizleştiriliyor. Eğitimde görece geri kalmış yani bizim toplumlarda Post-Truth etkisi daha da artıyor. Bu makalede Post-Truth etkiyi irdeleyeceğiz.
Post-Truth nedir?
Post-Truth terimi, gerçeklerin duygusal veya ideolojik inançlarla çatışacak şekilde manipüle edildiği veya göz ardı edildiği bir durumu tanımlar. Yani “ben böyle inanıyorum” veya “buna inanmıyorum” diyerek bilim ve gerçekler göz ardı edilir. Bu dönemde insanlar, duygusal tepkilerini ve kişisel inançlarını, objektif gerçeklikten daha fazla vurgulamaya başlarlar. Dolayısıyla, bilgiye dayalı kararlar yerine duygusal ve inançsal kararlar öne çıkar.
Post-Truth'un zararları
Bireysel savrulma: İnançlarını bilimsel yöntemlerin önüne alan, daha doğru tabirle, inanç ile kanıtlanmış gerçekler çeliştiğinde inançlarını seçen bireyler, her türlü manipülasyona ve gelecekte tüm inançlarını sorgulamalarına neden olacak psikolojik darbelere açıklardır. Burada kastettiğim dini inanç değil, onu da içine alan bir inançlar bütünü. Astrolojiye, Dünyanın düz olduğuna, büyüye, evrimin yalan olduğuna, keyfi cinsiyetsizliğe, putlara, ufolara veya Dalai Lama’nın 15. kez doğacağına inanıyor olabilirsiniz. Önemli olan bu inancın veya bütüncül inanca dair alt unsurların, kanıtlanmış gerçeklerle çelişmesi durumunda takındığınız tavır ve seçim yönteminizin rasyonelliğidir. Bu sorgulama ve seçim anı, bireylerin geleceklerini şekillendirir. Sorgulayan, araştıran, eleştiren, karşılaştıran ve başta kendine akabinde topluma karşı dürüst bireyler mi makul, her gördüğüne inanan, sorgulamayan, korktuğu için farkındalıklarını bile gizleyen yahut konfor alanında rahat hissettiği için dayatılan inanç sınırları içerisinde kalmayı tercih eden bireyler mi?
Toplumsal bölünme: Post-Truth etkisi, toplumlarda ayrışmaya ve bölünmeye yol açar. İnsanlar taban tabana zıt farklı gerçeklere inandıklarından aynı düzlemde olmaları, anlaşmaları, uzlaşmaları, hatta iletişim kurmaları dahi zorlaşır. Kanıtlanmış gerçekler karşısında dahi inancını seçen bireylere veya topluluklara bilgi ulaştırmak imkansızdır. Dünyanın düz olduğuna inanılan bir dönemde “Dünya yuvarlaktır” diyen Galileo’nun yaşadıklarını anımsayın.
Bilgi kirliliği: Yanlış bilgi ve manipülasyonun yayılması bilgi kirliliğine yol açar. Bilgi kirliliği başlı başına birçok ciddi sorunun kaynağıdır ancak toplumsal perspektifte kamuoyu oluşturmayı zorlaştırır. Bu durum ise ortak hedefler, ortak beklentiler ve buna benzer tüm ortak davranma biçimlerini olumsuz etkiler. Ortak hedef ve beklentileri olmayan toplumları veya yanlış hedefe odaklanmış yahut manipüle edilerek yönlendirilmiş (vahşi terör örgütleri gibi) bağnaz grupları düşünün.
Karar alma süreçlerinin zayıflaması: Politika yapma ve karar alma süreçleri, gerçeklere dayanmayan ve duygusal argümanlarla yönlendirildiğinde, etkili ve sürdürülebilir politika oluşturmak zorlaşır. Karar mekanizmalarının bilimsel yöntemlerden uzaklaşması, bir toplumun, ülkenin, şirketin veya bireyin başına gelebilecek en kötü şeylerdendir. Ülkeyi yönetenlerin alacakları kararları astrolojiye, Atatürk’ün yeniden doğacağına olan inanca veya uzaydan geleceğine inandıkları yaratıkların muhtemel taleplerine göre şekillendirdiklerini hayal edin.
Post-Truth'tan korunma yolları
Korunma, farkındalıkla başlar. Kaynak doğrulama, duygusal manipülasyonu tanıma, kaynak çeşitliliği sağlama gibi yöntemler kullanıldığında, eksik, hatalı veya manipülatif içeriklerin farkına varılabilir. Bir şeye inanmadan önce araştırmak ve karşıt tezi dinlemek de etkili bir yöntemdir. Eleştirel düşünme, eğitim, güvenilir kaynakları kullanma gibi davranışsal iyileştirmeler, Post-Truth etkinin farkına varılmasını sağlayabilir ve maruziyeti azaltabilir.
Görsel, işitsel, basılı, sosyal… Hangi medya türünü ele alırsak alalım fark edeceğimiz şey, medyanın en güçlü manipülasyon araçlarından biri olduğudur. Bireylere ulaşmanın en kestirme yolu olan medya, fikirleri yahut inançları yaymanın da en pratik yöntemidir. Siyasi akımlar, karşıt görüşler ve büyük toplumsal olaylar medya yoluyla yaygınlaşır, değerler, amaçlar ve inançlar medya yoluyla oluşur veya oluşturulur. Kendimize ait olduğunu sandığımız çoğu fikri toplumsal etkiden yani kültürden veya inanıştan alırız. Çağımızda bu kültür ve inanışları medya yönlendiriyor ve toplumu şekillendiriyor. Pornografi, cinsiyetsizlik, küfrün legalleşmesi, eski adıyla kanaat önderlerinin yeni adıyla ise fenomenlerin profili ve verdikleri mesajlar…
Her devrin kendi dinamikleri ve kendine has bir kültürü olması kaçınılmaz. Aksini beklemek saçma, dayatmak ise vicdansızlık olur. Ancak savrulmamak için bazı çıpalara ve doğrulama yöntemlerine ihtiyacımız olduğu da muhakkak. İnsanoğlunun bugüne kadar icat edebildiği en fonksiyonel çıpa ve doğrulama yöntemi ise bilim. Aksi durumda Post-Truth evrene doğru savrulmamız, dayanaksız inançların bilimsel yöntemlere üstün kabul edilmesi ve karar mekanizmalarının saçmalayarak başımıza belalar açması kaçınılmaz olur. Kanaat oluşturmak çakma önderlere kalır, gerçekler yok sayılır ve Dünya yuvarlak diyen infaz edilir. Çılgın dondurmacı, Şeyma Subaşı, cibilidomdom şarkısıyla göbek sallayan adam ve Dilan Polat’tan oluşan kabinenin ülkeyi yönettiğini tahayyül ederseniz ne demek istediğimi anlarsınız.