Kurtuluş Savaşımızın dönüm noktası, Sakarya Meydan Muharebesi’ydi. Sakarya Meydan Savaşı mı, “Sakarya Meydan Muharebesi “mi? Sorunun cevabını vermek için kısa bilgi vermek istiyorum: Muharebe, iki veya daha fazla sayıda ordunun birbirlerine askerî açıdan üstün gelmek üzere belirli bir süre ve askeri güç kullanarak yaptıkları çatışma olarak tanımlanır.

Muharebeler savaşlara göre süre ve kapsam bakımından daha sınırlıdır ve genellikle uzun süreli bir savaşı meydana getiren çatışmalardan biridir. Bir savaş tek bir muharebeden oluşabileceği gibi çok sayıda muharebeden de oluşabilir. Kurtuluş Savasımız içinde Sakarya bir muharebeydi ve elbette başkaları da bulunuyordu.

22 gün 22 gece sürdü. Türk ulusu kanla, ateşle, süngüyle büyük bir zafer kazandı. Ben milletin kötü kaderi, talihi iyiye döndü. Bugün, bu zaferin 102. yıl dönümü.

Önce İbrahim Yalavaç’ın dizeleriyle giriş yapalım:

“Geliyordu kana susamış caniler,

Yıkılmıştı, nice nice bentler,

Sakarya kenarına kadar geldiler,

Sakarya’nın suyundan içemeden öldüler.

….”

Birkan Soylu’dan da bir dörtlük alıntıladıktan sonra konumuza gireyim:

“ Yüreklerde bitmeyen o vatan aşkı,

 Mehmet’i coşturuyordu düşmana karşı.

 Unutulur mu? Tarihin bu altın sayfası,

 Bir destansın artık, Sakarya Savaşı….”

 Yunan Ordusu, 1921 yılının ortasında Eskişehir ve Kütahya önlerine gelmişti. Afyon, Kütahya düşmüştü ama, bütün olumsuzluklara karşın Mustafa Kemal'in halkına inancı tamdı. Mustafa Kemal halkının bu topraklardan vazgeçmeyeceğini biliyordu. Ceyhun Atuf Kansu, onun ağzından şu dizeleri yazmıştı:

"-Sakarya Savaşı kazanılacaktır.

Asıl savaş, halkı özgür direklerde

Sapasağlam tutan bir vatan için

Güneş girmemiş evlerine yurdumun

Karanlığa karşı kazanılacaktır."

Yunan General Anastasios Papulas, Yunan ordularına Ankara’ya harekat emrini verirken, Türklerin Sevr Antlaşması’nı kabul etmek zorunda kalacaklarından emindi. 

Mustafa Kemal Paşa, cepheye giderek durumu yerinde gördü ve komutayı eline aldı. Batı Cephesi birlikleri Yunan ordusuyla arada büyük bir mesafe bırakacak ve Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilecekti.  Savunma bu hatta devam edecekti. Emrini verdi:

“Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.”

Azıcık detaya gireyim:

Takvimler 22 Temmuz 1921’i gösterirken, Türk ordusu Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilemeye başladı. Yunan birlikleri ise taarruz pozisyonu için 9 gün boyunca yürüdü. Bu yürüyüşün hangi yöne olduğu Türk keşif birliklerince tespit edildi.

25 Temmuz 1921 sonrası. T.B.M.M´i içinde ve dışında kurtuluş savaşının kaybedilmesi ile ilgili birçok tartışmalar yapıldı.  Sorumlu arandı. Bu durum, Türk ulusu için bir ölüm kalım uğraşısıydı. 

Mustafa Kemal Paşa’ya inananlar, bu ağır sorumluluğun altından O’nun kalkabileceğini biliyorlardı. Mecliste, Büyük Önder´e karşı olanlar ise, bu yolla O´nun otoritesinin kırılacağını umuyorlardı.  Ortamı bozmakla meşguldüler.

5 Ağustos 1921´de İsmet ve Fevzi Paşa´nın önergeleri ve 144 sayılı yasa ile Mustafa Kemal Paşa T.B.M.M´de Başkomutan atandı. Meclisin bütün yetkilerine sahip kılındı. Artık vereceği kararlar, kanun gücünde olacaktı. Ancak o, verdiği bir önerge ile ulusal egemenlik ilkelerine herkesten fazla bağlı olduğunu belirterek bu yetkinin, üç aylık bir süreyle sınırlı olmasını istedi.

Başkomutan, ilk iş olarak 7-8 Ağustos 1921 de Sakarya´nın doğusunda bulunan orduyu güçlendirmek amacıyla, tüm ulusu özveriye çağıran “Ulusal Yükümlülük Emirleri” (Tekâlif-i Maliye Emirleri) ni çıkardı. Yarın Yunan’ın peş peşe taarruzlarından s öz edeceğim. 

Yarın 22 gece, 22 gündüz süren savaşın sonuna doğru Yunanlıların nasıl kaçmaya başladığını anlatacağım.