Türkiye, kişi başına düşen üniversite öğrenci sayısında açık ara Avrupa’nın zirvesinde. Ülkemizde 1000 kişi başına 95 üniversite öğrencisi düşüyor.
Bu oran Almanya, İngiltere, Fransa ve İsviçre’de 40’ın altında. Diğer bir deyişle, oransal olarak bu ülkelerin 2,5 katı kadar fazla öğrencimiz var. Peki bunca öğrenciyi eğitecek altyapımız ve öğretim kadrolarımız var mı yoksa mezun sayısını artırarak üniversiteli işsizler kitlesi mi geliştiriyoruz?
Ülkemizdeki eğitim politikaları, üniversite sayısı ve üniversiteli işsizler konuları uzunca süredir eleştiriliyor. Her ile üniversite açılması, apartmandan bozma sözde üniversiteler, aşırı yüksek öğrenci sayısı… Bu konular uzmanlarınca konuşuldu ve konuşuluyor ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta nedenlerden ziyade sonuçlar. Zira artık yapılanlar üzerinde tartışma ve eleştirme aşamasını geçip sonuçlarıyla yüzleşmeye başladık.
2018-2022 yıllarını kapsayan bir çalışma, ilgili dönemde Türkiye’de üniversiteyi terk eden öğrenci sayısının 1 milyon 957 bin olduğunu ortaya çıkardı. Yani yaklaşık olarak 3 öğrenciden biri, bin bir güçlükle hazırlanarak girdiği üniversiteyi bırakıyor. Bir diğer dikkat çeken husus ise terk edilen üniversitelerin isimleri… En fazla terk edilen okullar sıralamasında Anadolu, İstanbul, Marmara, Gazi, Ankara, Akdeniz, Ege, Dokuz Eylül gibi köklü üniversiteler başı çekiyor.
Söz konusu araştırma, öğrencilerin üniversiteyi neden bıraktığına dair bilgiler içermiyor ancak uzmanların ve farklı araştırmaların ileri sürdüğü görüşler var. Örneğin, ülkemizde liyakat tartışmaları sürekli gündeme geliyor. Eğitim kadrolarının niceliği ve niteliği sürekli tartışılıyor ve varılan ortak kanı şu; ülkenin yetişmiş eğitimci kadrolarının niceliği (sayısı) bu kadar öğrenciye nitelikli (kaliteli) eğitim vermek için yeterli değil. Kontrolsüz büyüme kalitesiz eğitimi, kalitesiz eğitim niteliksiz diplomaları, niteliksiz diplomalar da diplomalı işsizleri doğurdu.
Bir diğer tespit ise, “boşuna mı okuyorum” hissini paylaşan çok sayıda öğrencinin var olduğu. Diploma sahiplerinin iş bulamadığı ortamı gözlemleyen gençlerin çoğunluğunda “ben de diplomalı işsiz olacağım” endişesi var. Mesleklerin çoğunun yok olacağını, bölümlerin kendilerini geleceğe hazırlamakta yetersiz kaldığını veya bu eğitimin yaptıkları masraflara değmeyeceğini düşünen gençlerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.
Bir diğer görüş, son yıllarda enflasyonun rekor kırmasıyla birlikte geçim sıkıntısının da had safhada olduğu. Kira, doğalgaz, beslenme gibi ana giderlerin yanında elektrik, telekomünikasyon ve toplu taşıma gibi giderler de fazlasıyla yükseldi. Bu durum gençlerin ve ailelerin zorlanmasına ve bir kısmı için bu sürecin okulu bırakmakla sonuçlanmasına neden oluyor.
Ortalama maaşta eğitim farkının giderek düşmesi de bir diğer neden gibi görünüyor. TÜİK verilerine göre 2006-2022 arasında ilköğretim mezunlarının ortalama ücreti yüzde 987 artarken üniversite mezunlarının aldığı ücret yüzde 622 artış gösterdi. Çoğu mavi yakalının beyaz yakalıdan daha yüksek maaş aldığı bir ortam, üniversite eğitiminin pahalı ve karşılıksız bir yatırım olduğunu düşündürüyor.
Sebepleri ne olursa olsun, 4 sene gibi bir dönemde 2 milyon öğrencinin okulu bırakmış olması tek bir nedene dayandırılarak açıklanamayacak kadar büyük ve yapısal sorunlar silsilesinin varlığına işaret ediyor. Umudumuz gençlikte lakin gençliğin umudu yok. Yazık…