18 Kasım 1965 tarihinde dünyaya gözlerini kapayan Necdet Atılgan, Akbaba dergisinde halk tarzında mizahi şiirler yazardı.

Zaman zaman bir şeyler yazarken korktuğumu belirtiyorum. Hani dün de Karakuşi fıkralarında yazmıştım: Kağnının okunu nereye çevirsen o yöne gider, diye. Korkum, zamanımızda hangi sözünüzün zülfi yâre dokunur olup olmayacağını bilmemek. Necdet Atılgan’dan yapacağım alıntıyı ben seviyorum. Sizin de hoşunuza gideceğini sanıyorum:

Nerden eserse essin, rûzigâre dokunma, / Yar zülfüne dokun da, zülf-ü yâre dokunma!”

Pek çok şey var söylemek istiyorsunuz, söyleyemiyorsunuz. Necdet Atılgan’ın da bencileyin hep tereddüt içinde kalmışlığını görüyorum. Bir şiirinden örnek vereyim:

Önünde diz çöküp ona içimi

Açmak istiyorum, açamıyorum.

Yanıp yakılırım diyerek, ondan

Kaçmak istiyorum, kaçamıyorum!

Bu sevdâyla gönlüm viran bağ gibi.

Hicran hastasıyım, derdim dağ gibi,

Ateş-i aşkımı bir çerağ gibi

Saçmak istiyorum, saçamıyorum.

Feleğin yıkmalı meyhanesini,

Taşlara çalmalı peymanesini,

Mihman olmak için, dost hanesini

Açmak istiyorum, açamıyorum.

Bir şaşkına döndüm, bilmem nideyim?

Halimi kimlere ayan edeyim?

Bir başka diyara uçup gideyim.

Uçmak istiyorum, uçamıyorum.

Güftesi Necdet Atılgan’ın bestesi Selahattin Pınar’ın olan bir şarkı var. Necdet Atılgan bu şiiri yazarken ikircikli olmuş ama, ben dinlerken mest oluyorum. Damarlarıma giriyor:

Hayâl deryâsına ben bâzı bâzı

Dalmasam bir türlü dalsam bir türlü

Derdime âşina olan bu sâzı

Çalmasam bir türlü çalsam bir türlü

Âşıkım ben dahi mecnûn misâli

İsterim son demde bile visâli

Güzeller yüzünden bunca vebâli

Almasam bir türlü alsam bir türlü

Covit 19 ve ona bağlı rahatsızlıklarımın arkasından dostlarım öğütler veriyorlar:

Etrafındaki ezgin, bezgin, üzgün, sürekli şikayet eden insanları uzaklaştır. Onların yarattığı negatif elektrik seni sarıyor. Pozitif arkadaşlar veya aile üyeleri ile zaman geçirmek, senin de pozitif düşünce alışkanlıkları edinmeni sağlar. Çevrende hep olumsuz düşünen insanlar varken, pozitif düşünen biri olamazsın...”

Yani diyorlar ki, dört tahta kaşık bul. İkisini bir eline, ikisini diğer eline al. Sırtını sırtına getir, şıkıdım da şıkıdım Ellerin arkada eğil, Silifke havasına giriver: Unut kapanmayı, işsizliği, açlık belasını, Beykonağında yattığını varsay: Girsem mi girmesem mi diye düşünme. Hayal deryasının ortasına dalıver gitsin:

Yar yar yar!

Buyrun arkadaşlar davetim var benim

Herkes kesesinden yesin içsin saltanatım var benim

Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var benim

Hey kekliğim hey!

Eh bin beş yüz koyun da az değil. Bir servet… Dostlarım sağ olsunlar. Severler beni. İçlerinde öğüt vermenin de üstünde, akıl vermeye, yaşam koçluğuna da soyunurlar:

Sahip olduğunla, mutlu ol. Pozitif düşün. Yapamıyor musun? Bir sosyal sorumluluk projesinde gönüllü olarak çalışmayı dene. Başkalarına yardım etmek, hayata bakışını olumlu yönde değiştirir.”

Dostlarım neredeyse bana “Her gün mutlaka nasıl olumlu bir bakış açısı geliştirebileceğini öğreten, makaleler, araştırmalar veya yaşam öyküleri okumaya çalış. Uzakdoğu felsefelerinden ve kutsal kitaplardan bu konuda faydalanmaktan kaçınma!” diyecekler.

Bir de “Kendine iyi bak!” diyorlar. Bakacağım bakacağım ama hangi ayna ile? Sormasını unutuyorum. Hayal aynasında diyeceklerini sanıyorum.

Hasılı nasıl olsa hayal dünyasında gemiler batmıyor. Sizler de hayal kurmaktan vaz geçmeyin. Pembe pembe…

Yarınki yazımda bir tas ayran ile bir tabak bulgur pilavı bulmanın mutluluğunu anlatacağım